Benim sitem

Forum

=> Daha kayıt olmadın mı?

KULLANICI ADI:

KULLANICI ŞİFRESİ:



Forum - Müslüman OLuş Sıralarına Göre İLK MÜSLÜMANLAR

Burdasın:
Forum => Kutlama ve Tebrik Mesajları => Müslüman OLuş Sıralarına Göre İLK MÜSLÜMANLAR
<- Geri  1  2  3  4 Devam -> 

tersinim
(şimdiye kadar 22 posta)
22.08.2010 16:03 (UTC)[alıntı yap]

Müslüman oluş sıralarına göre
İLK MÜSLÜMANLAR-9


ZİNNİRE HATUN (r.anha)


Zinnîre hatun Rum asıllı olup Mekke eşraflarından önde gelen bir müşrikin cariyesiydi.
Zinnîre hatun İslamiyet’in başlangıcında müslüman olmuş ilk Müs-lüman kadınlardandı. Kendisi Mekke’deki zayıf ve korumasız Müslü-manlardandı.
Zinnîre hatun müşrikler tarafından tevhid dinini bırakıp kendi dinle-rine döndürülmek istenen ve bunun içinde ağır işkencelere uğratılan kadın köleler arasında idi.
Ömer b. Hattab Müslüman olmadan önce üzerine yürüyüp boğazına sarılır; elleri yanlarına düşüp, öldü sanılıncaya kadar sıkar, sıkardı. Da-ha sonra Zinnîre hatun kendi kendine dirilir, bu kezde Ebu Cehil’in hışmına uğrardı.
Bir gün Ebu Cehil ona öyle şiddetli işkenceler uygulamıştı ki Zinnîre hatunun gözler kör oldu.
Onun kör olduğunu gören Ebu Cehil:
-Ey Zinnîre! Gördün mü? Lat ve Uzza gözlerini elinden aldı da seni kör etti dedi.
Zinnîre hatun:
-Ey Ebu Cehil! Hayır, vallahi bu söylediğin gibi değildir. Benim gözlerimi kör eden Lat ve Uzza değildir. Çünkü onlar iyilik ya da kötü-lük yapmaktan aciz birer taş parçalarıdır. Yarar ya da zarar vermeyi kadir olamazlar, onlar hiç bir şeyi göremezler.
Onlar kendilerine ne tapanları, ne de tapmayanları bilir. Şu başıma gelen ise semavi bir iştir. Benim Rabbim gözlerimi kör ettiği gibi geri vermeye, beni tekrar gördürmeye kadirdir dedi.
Zinnîre hatunun işkenceler sonucu kör olduğunu işiten diğer müş-riklerden bazıları oraya gelmişler:
-Onun gözlerini kendilerini terk ettiği için Lat ve Uzza kör etmiştir demekteydiler.
Zinnîre hatun söylenenleri işitince:
-Allah’ın (c.c) Beyti üzerine yemin ederim ki şu kişiler yalan söy-lemektedirler. Lat Ve Uzza nihayet birer taş parçasıdırlar, ne yarar ne de zarar verebilirler dedi.
Ebu Cehil etraflarını toplanan müşriklere:
-Muhammed’in izi sıra giden şu akılsızlara şaşmaz mısınız? Eğer Muhammed’in getirdiği şey gerçekten hayırlı olsaydı biz Ona uymakta bunlardan önce davranır, muhakkak ki onları geçerdik. Şu aklı kıt Zinnîre’nin doğruyu bulmakta bizi geçeceğini mi zannediyorsunuz? Dedi.
O gece geçip sabaha çıkınca Yüce Allah (c.c) Zinnîre’nin gözlerini geri verdi, onu gördürdü.
Kureyş müşrikleri ona gözlerinin geri verildiğini görmeye başladı-ğını işitince:
-Vallahi bu da Muhammed’in sihirlerinden bir sihirdir demekten kendilerini alamamışlardı.
Hz. Ebu Bekir Zinnîre hatunu satın alarak azat etti, müşriklerin iş-kencelerinden kurtardı.


Allah (c.c) ondan razı olsun.


==============



ÜMMÜ ÜBEYS HATUN (r.anha)


Ümmü Übeys hatun Zinnîre hatunun kızıdır. Abd. Şems oğulların-dan Kureyz b. Rebianın evcesidir. Oğlu Übeysten dolayı Ümmü Übeys lakabıyla anılmaktadır.
Kendisi Zühre oğullarından ya da Teym b. Mürre oğullarından biri-sinin cariyesiydi.
Ümmü Übeys hatun annesiyle birlikte İslamın Mekke’de çıktığı ilk dönemlerde Müslüman olmuştu. Kendisi Mekke’deki korumasız ve zayıf Müslümanlardan olup Allah (c.c) yolunda işkencelere uğradı. Ona Müslümanlıktan döndürmek için İslamın azılı düşmanlarından Eved b. Abd. Yagus işkence yapardı.
Ümmü Übeys hatunu da annesi gbi Ebu Bekir satın alıp azat etti. Onu müşriklerin işkencelerinden kurtardı.


Allah (c.c) ondan razı olsun.
===============



NEHDİYE HATUN (r.anha) ve KIZI

Nehdiye hatun Nehd b. Zeyd oğulları içinde doğan bir cariye idi. Abduddar oğullrından müşrik bir kadının kölesi olmuştu.
Müşrik sahibesi onun Müslüman olduğunu öğrenince işkence yap-maya başladı.
İşkence yaptıkça ona:
-Vallahi seni azdıranlardan Muhammed’in ashabından birisi satın alıp azat etmedikçe elimden kurtulamayacaksın derdi.
Nehdiye hatunun kızı da bu müşrik kadının eline düşmüştü.
Bir gün yine işkence yapıp dururken onlara:
-Vallahi sizi azat etmeyeceğim. İşkence yapıp duracağım dedi. Onun bu sözlerini oradan geçmekte olan Hz. Ebu Bekir duydu.
Müşrik kadına:
-Ey kadın! Sen şu yemininden vaz geç dedi.
Müşrik kadında:
-Ben yeminimden ancak senin onları satın alıp azat etmen şartıyla vazgeçerim. Onların itikatlarını bozanda sen ve senin gibiler dedi.
Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir:
-Onların kurtulmalık akçelerini bana bildir dedi.
Müşrik kadın:
-Onların kurtulmalık akçeleri şu kadardır deyip bir miktar söyledi.
Hz. Ebu Bekir:
-Ben onları söyediğin miktara satın aldım ve azat ettim dedi.
Allah (c.c) onlardan razı olsun.

===============


LÜBEYNE HATUN (r.anh)


Lübeyne hatun Müemmel b. Habib b. Temim oğullarının cariyesi idi.
Lübeyne hatun Hz. Ömer b. Hattab’tan önce Müslüman oldu.
Ömer b. Hattab Müslüman olmadan önce sert, katı ve acımasız bir insandı. Zinnîre hatun ile beraber Lübeyne hatuna da işkenceler yapar-dı.
Zinnire hatun gibi Lübeyne hatununda boğazına sarılır, gözleri pört-leyinceye, yüzü morarıp kolları yanlarına düşünceye kadar sıkardı. Onu öldü sanıp bıraktıktan sonra Zinnire hatunun üzerine saldırırdı. Onunda boğazını iki kolları yanlarında düşünceye kadar sıkardı.
Ömer b. Hattab bir gün Lübeyne Hatuna o kadar çok işkence yaptı ki işkence yapmaktan yoruldu. Lübeyne hatunu dövmekten, boğazını sıkmaktan bıkıp, yorulunca:
-Ey Lübeyne! Ben seni dövmekten, boğazına sıkmaktan yoruldu-ğum için bırakıyorum. Yoksa seni acıdığımdan değil dedi.
Bunun üzerine Lübeyne hatun:
-Ey Ömer! Eğer Müslüman olmazsan Allah da (c.c) sana şu bana yaptığın gibi yapacaktır dedi.
Hz. Ebu Bekir Lübeyne hatunuda satın alıp azat etti.

Allah onlardan razı olsun.


============

TULEYP B. UMEYR (r.anh)

Tuleyb b. Umeyr’in annesi peygamberimizin halalarından Erva bnt-i Abdülmuttalip’tir.
Tuleyp b. Umeyr peygamberimiz Dar-ı Erkam’a girdikten sonra müslüman oldu ve Allah (c.c) yolunda yapılan ikinci Habeş hicretine katıldı. Sonra Mekke’ye döndü, oradan Medine’ye hicret ederek iki hicreti birleştirdi. Bedir savaşında bulundu.
Hicretin onüçüncü yılında Rumlarla yapılan Ecnadeyn savaşında kahramanca savaşıp şehit oldu.
Tuley b. Umeyr şehit edildiğinde otuz beş yaşlarındaydı.

Allah (c.c) ondan razı olsun.




=============



ÜMEYNE (HÜMEYNE) bint-i Halef (r.anha)


Halid b. Said’in zevcesidir. Kocasıyla birlikte ikinci habeş hicre-tine katıldı.



Allah (c.c) ondan razı olsun.



=================


ÜMMÜLMÜMİNİN
HZ. ÜMMÜ HABİBE REMLE bint-i EBİ SÜFYAN (r.anha)


Kureyş kabilesinin İleri gelenlerinden Ebu Süfyan b. Harb’in kızı-dır.
İlk sıralarda müslüman oldu. Kocası Ubeydullah b. Cahş le birlikte ikinci Habeş hicretine katıldı. Kocası Ubeydullah b. Cahş irtidat ederek Hıristiyan oldu ise de Ümmmü Habibe müslümanlığında sabit kaldı. Kocası ölünce peygamberimiz Onu zevceliğe almış olup, müminlerin annelerinden birisi olma şerefine ermiştir.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


=================


SÜVEYBİT B. SA’D (r.anh)




İkinci Habeş hicretine katıldı. Hakkında daha fazla bilgi yoktur.


Allah (c.c) ondan razı olsun


===============


AMR B. CEHM (r.anh)


İkinci Habeş ülekesine yapılan hicrete katıldı. Hakkında daha fazla bilgi yoktur.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


===============


HÜZEYME B. CEHM (r.anh)



Habeş ülkesine yapılan ikinci hicrete katıldı. Hakkında daha fazla bilgi yoktur.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

===============








MUATTİB B. AVF (r.anh)



Habeş ülkesine yapılan ikinci hicrete katıldı. Hakkında daha fazla bilgi yoktur.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


=================


MUHAMMED B. HATIB (r.anh)



Habeş ülekesine yapılan ikinci hicrete katıldı. Hakkında daha fazla blgi yoktur.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


======================




HARİS B. HATIB (r.anh)


Habeş ülkesine yapılan ikinci hicrete katıldı. Hakkında daha fazla bilgi yoktur.

Allah (c.c) ondan razı olsun.



=================

CABİR B. SÜFYAN (r.anh)



Habeş ülkesine yapılan ikinci hicrete katıldı. Hakkında daha fazla bilgi yoktur.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


================


CÜNADE B. SÜFYAN (r.anh)



Habeş ülkesine yapılan ikinci hicrete katıldı. Hakkında daha fazla bilgi yoktur.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

================



OSMAN B. REBİA (r.anh)


Habeş ülkesine yapılan ikinci hicrete katıldı. Hakkında daha fazla bilgi yoktur.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

==================








ABDULLAH B. HARİS (r.anh)



Habeş ülkesine yapılan ikinci hicrete katıldı. Hakkında daha fazla bilgi yoktur.

Allah ondan razı olsun.


======================


HARİS B. HARİS (r.anh)



Habeş ülkesine yapılan ikinci hicrete katıldı. Hakkında daha fazla bilgi yoktur.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


=======================


BİŞR B. HARİS (r.anh)



Habeş ülkesine yapılan ikinci hicrete katıldı. Hakkında daha fazla bilgi yoktur.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

===============


SAİD B. HARİS (r.anh)


Habeş ülkesine yapılan ikinci hicrete katıldı. Hakkında daha fazla bilgi yoktur.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


====================


SAİB B. HARİS (r.anh)



Habeş ülkesine yapılan ikinci hicrete katıldı. Hakkında daha fazla bilgi yoktur.

Allah (c.c.) ondan razı olsun.


===================



ÜMEYR (İMRAN) B. RİAB (r.anh)


Habeş ülkesine yapılan ikinci hicrete katıldı. Hakkında daha fazla bilgi yoktur.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


===================




NUMAN B. ADİYY (r.anh)


Habeş ülkesine yapılan ikinci hicrete katıldı. Hakkında daha fazla bilgi yoktur.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


====================


ABDULLAH B. MAHREME (r.anh)


Habeş ülkesine yapılan ikinci hicrete katıldı. Hakkında daha fazla bilgi yoktur.

Allah (c.c.) ondan razı olsun.


=====================


ABDULLAH B. SÜHEYL (r.anh)



Habeş ülkesine yapılan ikinci hicrete katıldı. Hakkında daha fazla bilgi yoktur.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


================



SA’D B. HAVLE (r.anh)


Habeş ülkesine yapılan ikinci hicrete katıldı. Hakkında daha fazla bilgi yoktur.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

=================



AMR B. EBİ SERH (r.anh)



Habeş ülkesine yapılan ikinci hicrete katıldı. Hakkında daha fazla bilgi yoktur.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


====================


İYAZ B. ZÜHEYR (r.anh)


Habeş ülkesine yapılan ikinci hicrete katıldı. Hakkında daha fazla bilgi yoktur.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

====================


HARİS B. ABD. KAYS (r.anh)




Habeş ülkesine yapılan ikinci hicrete katıldı. Hakkında daha fazla bilgi yoktur.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


==================


FATIMA BİNT-İ MÜCELLEL(MUHACCEL) (r.anha)



Fatıma bint-i Mücellel (muhaccel) hatun kocası Hatip b. Haris ile ikinci Habeş hicretine katıldı.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


==================


AMİRE BİNT-İ SA’DİY (r.anha)


Amire bint-i Sa’diy hatun kocası Malik b. Zem’a ile birlikte ikinci Habeş hicretne katıldı.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

=================


ÜMMÜLHAYR SELMA BİNT-İ SAHR (r.anha)


Ümmülhayr Selma bint-i Sahr hatun Hz. Ebu Bekir’in annesidir.
Ümmülhayr Selma hatun Hz. Hamza’nın müslüman olduğu, Hz. Ebu Bekir’in Mescid-i Haram’da halkı Allah’a (c.c) ve Resulüne imana davet etmesi üzerine müşrikler tarafından dövüle, dövüle yere serildiği, öldü diye evine getirildiği günün gecesinde Dar-ı Erkamda bulunan peygamberimizin yanına gidilip, Hz. Ebu Bekir’in:
-Ya Resulallah! Şu annem çocuklarına karşı çok şefkatli, sevgi dolu bir annedir. Sense çok mübarek bir insansın. Onun için Allah’a (c.c) dua ile kendisini islamiyete davet et. Belki Allah (c.c.) sayende onu cehennem ateşinden kurtarır demesi üzerine peygamberimiz:
-Ya Rabbi! Ümmülhayr’ı hidayet nasip eyle. Onu cehennem ateşin-den azat eyle dua ettikten sonra:
-Ey Ümmülhayr! Sen Allah (c.c) ve resulüne iman et ve cehennem ateşinden kurtul buyurdu.
Ümülhayrda kelime-i şahadet getirerek müslüman oldu.

Allah (c.c) ondan razı olsun.



===============


HZ. HAMZA B. ABDÜLMUTTALİB (r.anh)


Nübüvvetin altıncı yılında peygamberimizi pek sevindiren, gül yü-zünde güller açtıran diğer olay ise amcası Hz. Hamza’nın müslüman olmasıdır.
Hz. Hamza Ebu Bekir’in müşriklerce öldüresiye dövüldüğü, yüzü-nün dümdüz edildiği, kendisinden ümit kesilip öldü sanıldığı gün müslüman oldu.
Hz. Hamza peygamberimizden iki, bir başka rivayete göre de dört yaş büyüktü.
Ebu Leheb’in cariyesi Süveybe hatun önce Hz. Hamza’yı sonrada peygamberimizi emzirdiğinden o peygamberimizin hem amcası, hemde süt kardeşiydi.
Ebu Bekir’in öldüresiye dövülme olayından sonra peygamberimiz yanında bazı Müslümanlar olduğu halde Safa tepeciğinin yanına gelip oturmuştu.
Onun oraya gelip oturduğunu gören Ebu Cehil yanında Adiyy b. Hamra ve İbn.Asda’ olduğu halde gelip peygamberimize sövüp sayma-ya başladı.
Sövüp sayarken getirdiği hak dinini ayıplıyor, peygamberliğini kü-çümsüyor, peygamberimizin hiç hoşlanmadığı, en çok incindiği sözleri söyleyip duruyordu.
Peygamberimiz ise ona hiç bir cevap vermedi. İncinmiş ve üzgün bir halde evine gitti.
Abdullah b. Cüd’anın azaldı bir kadın kölesi Ebu Cehil’in peygam-berimize söylediklerini duymuştu.
Ebu Cehil ise peygamberimizin oradan ayrılmasından sonra Ka-be’nin yanında Kureyşilerin toplu olarak oturup sohbet ettikleri yere gitti ve orada bir kenara oturdu.
Hz. Hamza ise bir müddet önce ava gitmişti. Kendisi mahir bir avcı idi. Sık, sık avlanmaya giderdi. Hz. Hmza aynı zamanda Kureyş yiğit-leri arasından en şerefli, en güçlü olanı; taşkınlığa, haksızlığa hiç daya-namayanı idi.
Hz. Hamza’da avdan ya da yoldan döndüğünde Kabe’yi tavaf et-meden, Hıcr mevkiinde oturan Kureyş ileri gelenleriyle konuşmadan evine gitmezdi.
Ebu Cehil peygamberimiz hakkında ileri geri konuştuğu, O’nu in-cittiği sonrada Hıcr mevkiine gelip oturduğu sırada avdan dönen Hz. Hamza Kabe’yi tavaf etmek ve Kureyş ileri gelenleriyle konuşmak üze-re o tarafa doğru gelmekteydi.
Ebu Cehil’in peygamberimize söylediklerini duyan ve olup bitenle-rin şahidi olan azatlı kadın köle onun geldiğini görünce karşı çıkıp:
-Ey Ümare’nin babası! Kardeşinin oğlu Muhammed’e (a.s) biraz önce Ebul hakem b. Hişam tarafından yapılan kötülüğü görmüş, söyle-diği çirkin sözleri duymuş olsaydın hiç dayanamaz da hemen karşı ge-lirdin.
Ebul Hakem kardeşinin oğlunu orada otururken bulup, Kendisine sövüp saydı. Hoşuna gitmeyecek sözler söyleyip, fena halde incitti. Sonrada dönüp gitti. Şimdi ise şurada oturmaktadır dedi.
Hz. Hazma kadından duydukları nedeniyle Ebul Cehil’e son derece öfkelendi. Yüce Allah (c.c) onun bu öfkesini hayra tebdil etti.
Hz.Hamza hemen; hiddetle Mescid-i Harama doğru yürüdü. Onu görenler selam veriyor, onunla konuşmaya çalışıyordu ama onun gözle-ri kimseyi görmüyordu.
Hz. Hamza Ebu Cehil’i Kureyşilerden bir cemaatin arasında oturur, onlarla sohbet ederken buldu. Hemen başucuna dikilip yayını Ebu Ce-hil’in kafasına şiddetle vurması bir oldu. Darbenin şiddetiyle Ebu Ce-hil’in kafası fena halde yarıldı. Hiddetini engel olamayan Hamza:
-Ey Ebul Hakem! Sen misin kardeşimin oğlunu sövüp sayan? İşte bende onun dinindeyim ve onun söylediklerini söylüyorum. Gücün yetiyorsa Ona yaptıklarını bana yapta göreyim diye bağırdı.
Ebu Cehil’in başının fena halde yarıldığını, kanlar aktığını gören Mahzum oğullarıdan bazı kişiler Hz. Hamza’ya karşı hemen silkinip kalktılar.
-Ey Ebu Ümare! Biz seni dininden dönmüş görüyoruz diye bağırdı-lar.
Hz. Hamza kükreyerek:
-Onun dininin gerçek olduğu bence belli olmuştur. Beni Ona tabi olmaktan kim men edebilir? Sizlerde şahit olunuz. Ben Muhammed’in (a.s) Resulallah olduğunu şehadet ediyorum. Onun söyledikleri hak ve gerçektir. Vallahi ben artık ondan ayrılmam. Eğer sözünüzde sadıklar-sanız haydi bana engel olunuz da göreyim dedi.
Ebu Cehil’e Hamza’nın başına vurduğu yaydan çok söylediği sözler yaralamıştı. Onun gerçekten Muhammed’e (a.s) tabi olmasından kork-tu. Bütün bu söylediklerine kabile gayretinin neden olduğunu var saydı.
Bu nedenle alttan alarak:
-Ey Mahzum oğulları! Ebu Ümare’yi rahat bırakınız. Vallahi ben onun kardeşinin oğlunu çok kötü bir şekilde sövüp saymıştım. Ben onun bana yaptığı hareketi çoktan hak ettim. Bir amcanın kardeşinin oğlunu korumasından daha doğal ne olabilir? Onun size söylediği söz-leri ancak bana çok kızgın olduğu için kabile gayretiyle söylemiştir dedi.
Hz.Hamza evine gelince Ona şeytan musallat oldu. Vesvese verme-ye:
-Sen Kureyşin seyidi ulu kişisi idin. Şu atalarının dinini yeren, akıl-larını akılsızlık sayan kişiye tabi olarak atalarının dinini bıraktın ha! Böyle yaparak hem kendini, hemde atalarını küçük düşürdün. Ölmek şu yaptığın şeylerden çok daha hayırlıdır diyerek kalbini, zihnini karıştır-maya, bulandırmaya başladı. Bütün bu yaptıklarından, söylediği sözler-den pişman olur gibi oldu. Bütün geceyi gözünü kırpmadan şüpheler, çalkantılar içinde geçirdi.
Sabah olmaya yakın bir zaman da yerinden doğrularak:
-Allah’ım (c.c)! Şu yaptığım şey doğru ise doğruluğunu kalbime tasdik ettir. İçimdeki şüpheleri çıkar at. Doğru değil ise bana doğru yolu göster. Bu yolu kalbime doğdur diye dua etti. Daha fazla dayana-mayarak Kabe’ye gitti. Örtüsünün altına girip göğsünü Hakka açtı. Ay-nı duayı orada da yineledi. Daha sonrada peygamberimizin yanına gel-di. Ona:
-Ya Muhammed (a.s)! Ey kardeşimin oğlu! Ben hâlâ şüpheler için-de bocalayıp durmaktayım. Bütün gece gözümü kırpmadan gerçeği arayıp durdum ama bulamadım. Ben öyle bir iş içine düştümki çıkış yolunu da bulamıyorum.
Ey kardeşimin oğlu! Senin bana bu konuda bir kaç söz söylemeni arzu ediyorum dedi.
Bunun üzerine peygamberimiz ona vaaz ve nasihatlerde bulundu. Kendisinin peygamber olduğunun delillerini, ahret azap ve nimetlerini anlattı. Onu azapla korkutup cennetle sevindirdi. Yüce Allah (c.c) kal-bine imanı Resulallahın sözleriyle yerleştirip pekiştirdi. Kalbindeki şek ve şüpheleri silip yakîn ile doldurdu.
Hz. Hamza daha sonra bu konuda söylediği bir şiirinde şunları söy-lemiştir.
Kalbimi hanif dine, İslamiyete yönelttiği zaman Allah’a (c.c) hamdettim.
O Din ki her şeyi ilmiyle sarıp kuşatan, içlerdeki iyiliği de kötülüğü de bilen, yarattıklarını nimetleriyle besleyen Allah’ın (c.c) katından gelmiştir.
Onun emirleri okunduğu zaman kalp ve akıl gözleri açık olanların gözlerinden yaşlar boşanır.
O emirler ki Kuran ayetleri olarak Muhammed’e (a.s) indirilmiştir.
O Muhammed (a.s), O Ahmed-i Mustafa’dır. O Allah’ın (c.c) şek ve şüphesiz resuludür ki sözü dinlenir, Kendisine boyun eğilir.
Sakın ha Onu bâtıl ve sert sözlerle bürümeye, örtmeye kalkışmayı-nız.
Hayır! Hayır! Vallahi biz o kavimle aramızdakini kılıçla halletme-dikçe kendisini hiç kimseye vermez, Ona olan yardımlarımızı kesme-yiz.
Hz. Hamza’nın iman etmesi müslümanlara büyük bir güç verdi. Müşrikler peygamberimize ne zamandır yapageldikleri işkencelerin bir kısmından vaz geçmek zorunda kaldılar.
Hz. Hazma Allah (c.c) yolunda Medine’ye hicret etmiş; Bedir ve Uhud savaşlarında bulunmuş, bu savaşlarda büyük yararlıklar ve kah-ramanlıklar göstermişti.
Uhud’ta iki elinde iki kılıç olduğu halde:
-Ben Allah’ın (c.c) aslanıyım diyere döne, döne çarpışmış Vah-şi’nin sindiği yerden attığı bir harbe darbesi ile şehit olmuştur.
Hz. Hamza ashabın en yiğitlerindendi.
Resulallah onun için:
-Cebrail (a.s) bana gelerek; Hamza b. Abdülmuttalib’in göktekiler katında; Allah’ın (c.c) ve resulünün aslanıdır diye yazıldığını haber verdi buyurmuştur.
Yine peygamberimiz onun hakkında:
-O Seyyidüşşühâ’dır. O şehitlerin seyidi, ulusudur. O melekler tara-fından yıkanmıştır buyurmuştur.
Hz. Hamza orta boylu çok heybetli bir zat-ı muhterem idi.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


=================

HZ. ERVA BİNT-İ ABDÜLBUTTALİB (r.anha)

Erva bint-i Abdülmuttalib peygamberimizin halasıdır. Annesi Fatıma bint-i Amr b. İmran’dır.
Tuleyb b. Umeyr Müslüman olduktan sonra annesinin yanına varıp:
-Ey anne! Bak ben Muhammed’e uydum. Allah’a (c.c) boyun eğe-rek Müslüman oldum dedi.
Erva hatun:
-Ey oğlum! Hiç şüphesizki Dayının Oğlunun senin yardım ve des-teğine herkesten daha layıktır. Vallahi Onu korumaya gücümüz yetsey-di biz kadınlar olarak her tecavüzden kendisini korurduk dedi. Oğlunun Müslüman olmasına benimseyip, destekledi.
Annesin bu yumuşak ve mülayim sözleri üzerine Tuleyp b. Umeyr:
-Ey anne! Ben senin sözlerinde imanın ışıltılarını görüyorum. Seni Müslüman olmaktan ve Muhammed’e (a.s) uymaktan alıkoyan nedir? Halbuki kardeşin Hamza’da müslüman olup, kurtuluşa ermiştir dedi.
Erva hatun:
-Şu senin bahsedip, annene tavsiye ettiğin çok mühim bir konudur. Ben bu konuda acele etmem. Bakarım; kız kardeşlerim ne yapıyorsa bende öyle yapar, onlardan birisi olurum dedi.
Bunun üzerine Tuleyb b. Umeyr:
-Ey anne! Ben seni iyiliğe ve hayra tavsiye etmekteyim. Mademki sen kararsız kalıp beklemek üzeresin o halde ben; sen Ona giderek Müslüman oluncaya, peygamberliğini tasdik edip Allah’tan (c.c) başka İlah yoktur, Muhammed’te (a.s) Onun resulüdür deyinceye kadar Al-lah’a (c.c) yalvarır dururum dedi.
Oğlunun bu candan temennisi Erva bint-i Abdülmuttalib’i çok etki-ledi. Yüce Allah (c.c) doğru yola girmesini istediği bu kuluna hidayet nasip etti, içindeki şüpheleri temizledi.
Erva hatun hiç tereddüt etmeden:
-Ey oğlum! Sende şu ikrarımda şahidim ol. Ben şahadet ederim ki Allah’tan (c.c) başka ilah yoktur, Muhammed’te (a.s) onun resulüdür dedi.
Erva hatun iman ettikten sonra peygamberimize dili ile yardımcı olmaktan, oğlunu da bu yolda teşvik etmekten geri durmadı.
Tuleyb b. Umeyr Ebu Cehil’in yanında müşriklerden bir kaç kişi olduğu halde peygamberimize eza ve cefa yaptıklarını görünce daya-namamış, eline geçirdiği bir deve çene kemiğiyle vurup Ebu Cehil’in kafasını yarmıştı.
Ebu Cehil’in yanındaki müşrikler Tuleyb b. Umeyr’i tutup sıkıca bağladılar.
Ebu Leheb kız kardeşinin oğlunun müşriklerce tutulup bağlandığını işitince hemen oraya koşup geldi ve Tuleyb’i müşriklerin elinden çekip aldı ve bağlarını çözdü. Sonra da Tuleyb’i annesi Erva hatuna sağ salim teslim ederken:
-Ey kardeşim! Oğlun Tuleyb’in Muhammed için kendisini tehlikeye attığını görmüyor musun? Eğer yetişmeseydim hâli nice olurdu deyip oradan ayrılıp gitti.
Oradaki diğer müşrikler:
-Ey Abdülmuttalibin kızı! Şu oğlun putlarımızı ve atalarımızı yeren, akıllarımızı akılsızlık sayan bir mühemmem için mi kendini tehlikeye attı? Bu ne kadar şaşılacak bir iştir dediler.
Onların bu sözleri üzerine Erva hatun:
-Oğlumun hayatındaki en hayırlı gün Dayısının Oğluna koruyup kolladığı, Ona yardım ettiği gündür. O muhakkak ki Allah (c.c) katın-dan hayrı getirmiştir dedi.
Erva hatunun bu sözleri açıkça müslüman olduğunu gösteriyordu.
Müşrikler şaşırarak:
-Ey Abdülmuttalib’in kızı! Sende mi Müslüman oldun diye bağırdı-lar.
Erva hatunda:
-Evet! Bende Müslümanlardanım dedi. Müşrikler onun bu sözlerini hemen Ebu Leheb’e yetiştirdiler. Ebu Leheb Erva hatunun yanına gele-rek:
-Ey Erva! Senin baban Abdülmuttalib’in dinini bırakıp da Muham-med’in dinine tabi olmana şaşılır dedi.
Erva hatun da:
-Ey kardeşim! Bu konuda yanlış yolda olan sensin. Kalk! Hiç bek-leme! Kardeşinin Oğlunun yanında dur. Ona yardımcı ve savunucu ol.
Eğer Onun dini üstün gelirse sen onun dinine girip kendisiyle bir-likte bulunmayı veya kendi dininde kalmayı seçmekte serbest olursun. Aksi halde ona yardımda mazur sayılırsın Çünkü o kardeşinin oğludur. Kardeşinin oğlunu koruyup kollaman nedeniyle kimse seni ayıplamaz dedi.
Ebu Leheb:
-Onun sonradan ortaya koyup çıkardığı; putlarımızı ve atalarımızı yeren, akıllarımızı akılsızlık sayan şu dinin sahiplerine; bütün Araplar tek yaydan oka tuttukları zaman onu korumaya bizim gücümüz yeter mi? Bütün Arapları karşımıza almak akıllı işi midir? dedi. Sonrada çe-kip gitti.
Erva hatun ardından:
-Oğlum ve ben Muhammed’e (a.s) yardım edecek, ondan malımızı ve canımızı esirgemeyeceğiz dedi.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

==============









tersinim
(şimdiye kadar 22 posta)
22.08.2010 16:04 (UTC)[alıntı yap]
Müslüman oluş sıralarına göre
İLK MÜSLÜMANLAR-10


HZ. ÖMER B. HATTAB (r.anh)


Nübüvvetin altıcı yılında peygamberimizi sevinçlere boğan bir baş-ka olay ise Ömer b. Hattab’ın iman ederek Hz. Ömer b. Hattab olması-dır.
Hz. Ömer’in iman etme hikayesi gerçek bir ibret vesikasıdır. İslam nurunun insan ruhunda oluşturduğu o büyük değişimin en büyük kanı-tıdır. Öyleki; bu büyük nur, insanlara işkence etmekten zevk alan katı kalpli, sert tabiatlı Ömer b. Hattab’tan Dicle kenarında kaybolan bir keçi yavrusunun sorumluluğunu ruhunun derinliklerinde duyarak Allah (c.c) korkusuyla ağlayan Hz. Ömer b. Hattab’ı meydana getirmiştir.
Ömer b. Hattab’ın müslüman olarak Hz. Ömer b. Hattab olması aynı zamanda peygamberimizin bir duasının sonucudur.
Peygamberimiz bir pazartesi günü Dar-ı Erkamda bulunduğu sıra-da ellerini semaya açarak:
-Ey yüce Rabbim! Ebu Cehil b. Hişam veya Ömer b. Hattab’tan Sana sevgili olanıyle İslamı güçlendir. Onlardan biriyle aziz kıl diye dua etmiş, bu duayı yanında bulunan müslümanlar duymuştu.
Bu duadan dört gün sonra gelen ilk Cuma günü Müslümanlardan nefret edip, durmadan onlara sataşan, onları işkencelerden işkencelere uğratan; katı kalpli, sert tabiatli Ömer b. Hattab müslüman olarak Hz. Ömer b. Hattab olacaktır.
Hz.Ömer’in müslüman olması Hz. Hamza’nın müslüman olmasın-dan üç gün sonradır.
İbret alanlar için bu olay tam bir mucizedir.
Ömer b. Hattab Adiyy oğullarından olup annesi Hanteme bint-i Hişam’dır. Hanteme hatun Ebu Cehil’in amcakızı olduğundan Ebu Ce-hil, Amr b. Hattab’ın dayısı mevkiinde idi.
Ömer b. Hattab Kureyş kavminin ileri gelenlerindendi. Kendisi okuryazardı. Cahiliye devrinde daha başka ek görevlerle birlikte elçilik işi Ona verilmişti.
Kureyşiler gerek kendileri gerekse diğer kabileler arasında çıkan anlaşmazlıklarda elçi ya da arabulucu olarak onu gönderirlerdi.
Herhangi bir hususta hakem veya kabileler arasında övünme yarış-macısı seçileceği zaman muhakkak o seçilirdi.
Kendisi aynı zamanda Kureyşilerin güçlü pehlivanları arasındaydı. Ûkaz panayırında tertiplenen güreşlere çıkar; kâh yıkar, kâh yıkılırdı.
Şam ve Irak’a pek çok seferler yapmış, bu seferler sırasında Acem kralları ile görüşmüştü.
Ömer b. Hattab peygamberimize ve müslümanlara karşı en sert, en katı davrananların başında gelmekteydi.
Ömer b. Hattab İslamiyetten nefret etmekteydi. Fırsat buldukça peygamberimize ve Müslümanlara sataşır, elinden gelen her kötülüğü yapardı.
Onun hışmına uğrayan zayıf ve korumasız müslümanların başında Zinnire hatun, kızı Ümmü Übeys hatun, Nehdiye ve Lübeyne hatunlar gelmekteydi.
Ömer b. Hatttab canı sıkıldıkça bu dört kadının başlarına dikilip boğazlarına sarılır; elleri iki yanlarına düşünceye, gözleri pörtleyip yu-valarından fırlayıncaya, artık öldü denilinceye kadar sıkardı. Artık o ölmüştür denilmeden bırakmazdı.
Ömer b. Hattab içki içmeyi çok severdi. İçki onu neşelendirirdi. Bu nedenle sık sık içki meclislerine katılırdı.
Ömer b. Hattab İslamiyetten, peygamberimizden, tüm Müslüman-lardan nefret etmekteydi ama Kur’anın o eşsiz fesahat ve belagatinin de etkisinde kalmakta, gizli gizli Kur’an dinlemekten kendini alamamak-taydı.
Bir gün evinden çıktığında Resulallah aleyhissselamı Mescid-i Ha-rama doğru giderken gördü.
Yetişip sataşmak için arkasından aceleyle yürüdü fakat peygambe-rimiz ondan önce Mesc-i Harama gelmiş ve âdeti olduğu üzere namaza durmuştu. Peygamberimiz burada namaza durduğunda Şam’a doğru yönelir; Kâbe, Şam ile kendi arasında kalırdı.
Ömer b. Hattab gelip tam peygamberimizin arkasında durdu. Oku-duklarını rahatlıkla duyabiliyordu. Niyeti peygamberimizi sataşmak, Onu üzmek, rencide etmekti ama okudukarına kulak kabartmaktan da kendini alamadı.
Peygamberimiz namazının birinci rekâtında Hakka suresini okuma-ya başlamıştı. Yüce Allah (c.c) bu Sure-i Celilesinde şöyle buyurmak-taydı.
“-Gerçekleşecek olan Hak nedir? Nedir o gerçekleşecek olan Gün?
Gerçekleşecek olanın ne olduğunu Sana kim ve nasıl öğretti?
Semud ve Âd kavimleri tepelerine inip yüreklerinde patlayacak bu gerçeği yalanladılar. Bu nedenle Semud kavmi zorlu bir sesin getirdiği sarsıntı ile yok edildi.
Âd kavmi de bu nedenle önünde durulmaz, dondurucu ve uğultulu bir rüzgarla helak edildi.
Allah köklerini tamamen kurutmak üzere o soğuk ve uğultulu rüz-gârı yedi gece, sekiz gün üzerlerinde estirip durdu.
Sen o gün onların hallerini bilebilseydin kökünden çıkarılmış hur-ma kütükleri gibi yıkıldıklarını görürdün.
Onlardan arda kalmış bir şey görebiliyor musun?
Firavun, ondan öncekiler ve alt üst olmuş kasabalarda oturanlarda hep bu suçu işlemişler, Rabbin peygamberine baş kaldırmışlardı. Bu-nun üzerine Allah onları perçemlerinden şiddeti artıkça artan bir deh-şetle yakaladı.
Ey insanlar! Su dağları aşıp taştığı vakit bir ibret olmak üzere anla-yışlı kulaklar anlasın diye süzülen gemi de sizi Biz taşıdık.
Sûra bir üfürüş üfürüldüğü, yer ve dağlar kaldırılıp bir vuruşla bir-birine çarpıldığı zaman; işte o gün olacak olur, kıyamet kopar.
Gök baştanbaşa yarılır ve düzeni bozulur. Meleklerse onun çevre-sindedirler. O gün Rabbinin arşını onlardan sekiz saf yüklenir.
Ey insanlar! O gün geldiğinde sizler huzura arz olunacaksınız. Hiç bir sırrınız gizli kalmayacaktır.
Kitapları sağından verilenler; alın, amellerimin kitabını okuyun. Doğrusu ben bir hesaplaşma ile karşılaşağımı umuyor ve biliyordum der.
Artık onlar meyveleri sarkmış yüksek bir cennet içinde hoş bir ya-şayış içine gireceklerdir.
Onlara şöyle denilecektir. Şu nimetler geçmiş günlerde peşinen işlediklerinize karşılıktır. Sizler afiyetle yeyiniz, içiniz.
Kitapları sol ellerine verilen kimselerde; ahh! Keşke şu kitap bana verilmeseydi de hesabımın ne olduğunu bilmeseydim. Keşke bu iş ölünce son bulmuş olsaydı da diriltilmeseydim. Mallarımda, saltana-tımda bana bir fayda vermedi. Gücümde kalmadı derler.
Onlarla görevli olan zebanilere tarafımızdan şöyle buyrulur.
Onları tutup ellerini boynuna sıkıca bağlayın, sonrada Cehenneme götürüp oraya yaslayın. Orada onları boyu yetmiş arşına varan bir zin-cirde vurun. Çünkü onlar yüce Allah’ı inanmayıp inkâr edenlerdendi.
Açları doyurmaz, yoksulları acımazlardı.
Bu nedenlerle burada onların acıyanı da yoktur.
Onların tek rızıkları gıslîn denilen kanlı irinlerdir.”
(El Hakka 1-37)
Ömer b. Hattab dinlediği kelamın belagatına, fasahâtine, düzgünlü-ğüne hayran oldu. Gerçi azap ayetleri birer şamar gibi ruhuna inmişti ama bu hayranlığa engel olmuyordu. Fakat ruhunun gözlerinde henüz açılmamış kalın bir perde vardı. Bu nedenle kendi kendine:
-Vallahi şu Kişi Kureyşilerin dedikleri gibi bir şairdir. Ben böylesi-ne güzel bir şiir ne gördüm ne de dinledim demekten kendini alamadı.
O böyle düşünürken Resulallah surenin devamını okumaya başladı.
“-Görebildikleriniz ve göremedikleriniz adına yemin ederim ki Kur’an, şerefli bir elçinin Allah katından vahy yoluyla alıp getirdiği Sözdür. Dikkat edin! O şair sözü bir şiir değildir. Mucizelerimiz gözle-riniz önünde olduğu halde sizler ne kadar az inanıyorsunuz.” (El Hakka 38-41)
Ömer b. Hattab bu ayetleri işitince irkildi. Sanki Resulallah onun içinden geçenleri biliyordu. Bunun üzerine Ömer b. Hattab:
-Galiba şu adam aynı zamanda bir kahindir. Sanki içimi okudu de-mekten kendini alamadı.
Resulallah surenin devamını okumaya devam ediyordu. Ömer b. Hattab elinde olmadan dinlemeye başladı.
“-O kahin sözü de değildir. Sizler ne kadar kıt düşünüyor sunuz?
Şüphesizki Kur’an alemlerin Rabbinden indirilmedir.
Eğer Muhammed bize karşı Ona, kendinden bazı sözler katmış, uydurmuş olsaydı Biz Onu kuvvetle yakalar, gücünü kuvvetini elinden alır, şah damarını koparıverirdik. Hiç birinizde Onu koruyamazdınız.
Kur’an Allah’a karşı gelmekten sakınanlara güzel ve kesin bir öğüt-tür.
İçinizde yalanlayanların olduğunu şüphesizki bilmekteyiz. Doğrusu Kur’an inkârcılar için sadece bir üzüntü kaynağıdır.
O şüphesiz kesin bir gerçektir.
Öyleyse ey insan! Rahman ve rahim olan, ilmiyle her şeyi kuşatmış Rabbinin adını tesbihe devam et. (El Hakka 42-52)
Sure bitince Ömer b. Hattab’ın iki eli böğründe kaldı. Duydukları-nın şaşkınlığıyla hemen oradan uzaklaştı. Giderken ruhunda minik bir şüphenin sızısı vardı.
Ömer b. Hattab ilk defa kendine:
-Muhammed gerçekten Allah’ın resulü mü? Diye sormaktan kendi-ni alamadı.
Aradan bir müddet geçtikten sonra Ömer b. Hattab bazı arkadaşla-rıyla toplanıp eğlendikleri yere gitti. Niyeti arkadaşlarıyla buluşup içki içmek, sarhoş olmaktı. Fakat gittiği yerde kimseyi bulamadı. Oralarda dolanırken aklına bir başka içkici arkadaşının yanına gitmek geldi. Kendi kendine:
-Ben filancanın yanına gideyim. Muhakkak ki onun yanında içki vardır. Ondan içki alır içerim dedi.
Gideceği arkadaşı Mekke’nin içki satıcısı idi. Fakat Ömer b. Hattab bu arkadaşını da bulumadı. İyice sıkılıp bunalınca kendi kendine:
-Bari Kâbe’yi yedi yada yetmiş defa tavaf edeyim. Böylece can sıkıntım biraz giderilmiş olur dedi.
Kabe’yi tavaf için Mescid-i Harama gelince orada peygamberimizi namaz kılarken gördü. Daha önce duyduklarıyle içinde oluşmuş o mi-nik şüphe yeniden depreşti. Kuran dinlemek için içinde engel olamadığı bir istek oluştu. Yine kendi kendine:
-Vallahi ne olursa olsun bu gece Muhammed’in söylediklerini işit-mek için durup dinlemek istiyorum deyip peygamberimize doğru yak-laşmak istedi. Fakat o Müslümanlar arasında çok kötü bir üne sahipti. Hangi Müslüman onu görse muhakkak korkar, ondan uzaklaşır, yönünü değiştirir, uzak durmaya çalışırdı. Peygamberimizinde onu görünce tedirgin olacağı kesin gibiydi.
Ömer b. Hattab peygamberimize yaklaşarak Onu rahatsız etmek istemedi. Kendi kendine:
-Dinlemek için yaklaşırsam belki Onu korkutup tedirgin edebilirim. O da Kur’an okumaktan vaz geçer. En iyisi Onu fark ettirmeden yak-laşmak dedi.
Ömer b. Hattab biraz geri giderek Hacer köşesine kadar geldi. Ora-da Kâbe’nin örtüsü altına gizlenip yavaş yavaş peygamberimize doğru yürüdü. Tam peygamberimizin karşısına gelip durdu. Peygamberimz onun orada olduğunu fark etmedi. Kuran okuyup namaz kıldı. Ömer b. Hattab peygamberimiz namazını bitirip oradan ayrılıncaya kadar ortaya çıkmadı. Duyduklarından bir kez daha son derece etkilenmişti. Daha önce ruhuna düşmüş olan şüphe kurdu biraz daha büyümüş, sızısı biraz daha artmıştı.
Muhammed (a.s) gerçekten Allah’ın (c.c) resulü olamaz mıydı?
Ömer b. Hattab evine giderken aklı yanıtını bulamadığı pek çok sorularla doluydu.
Muhammed (a.s) kırk yaşına kadar aralarında normal bir Kureyşli gibi yaşamıştı. Son derece güvenilir, doğru sözlü, yalan nedir bilmeyen bir kişiydi. Gerçi son derece beliğ ve fasih konuşurdu ama kırk yaşın-dan Allah’ın (c.c) rasulü olarak ortaya çıkıp getirdiği Kitabın belagat ve fesahati hiç kimsenin erişemeyeceği kadar yüksekti. Kendisi ümmi olup okur yazar olmadığından getirdiği Kitapta yazılanları bir başkasından öğrenmesi ya da eski kitaplardan aşırması da mümkün değildi.
Kendisi Allah’ın (c.c) rasulü olarak ortaya çıktıktan bir müddet son-ra müşrikerin ileri gelenleri koruyucusu ve hamisi durumunda olan Ebu Talib’in yanına varmışlar, Ona mal, mülk, şan, şeref teklif etmişlerdi ama o:
-Güneşi sağ elime ayı da sol elime verseler yine de davamdan vaz-geçmem demişti.
Aynısını Utbe b. Rebia da daha yakın bir zamanda Ona teklif etmiş, istersen senin için aramızda mal toplayarak en zenginimiz yapalım, istersen başımıza kral ol demişti ama O ona sadece Rabbinden vahiy yoluyla geldiğini söylediği muhteşem ayetlerle cevap vermişti.
Muhammed (a.s) ne yapmak, nereye varmak, neyi elde etmek isti-yordu?
Kureşy kabilesiyle beraber bütün Arapların yıldırımlarını, tek yay-dan oka tutulma tehlikesini hangi gaye için üzerine çekiyordu?
Onun ailesine ve kızlarına son derece düşkün bir baba olduğunu biliyordu. Muhammed (a.s) bu hareketiyle hem kendisinin hemde aile-sinin hayatlarını tehlikeye attığının elbetteki farkındaydı. Hem ailesin-den, hemde evlatlarından daha kıymetli ne olabilirdi?
Ömer b. Hattab bütün bu sorulara yanıt aramaktaydı ama ne yaparsa yapsın bu yanıtı bulamıyordu. Bu yanıtı bulamama onu derin bir şüp-henin içine itmekteydi.
Bu şüphe Muhammed’in getirdiği yeni dine olduğu kadar içinde bulunduğu babalarından, atalarından kalan dine de yönelikti.
Ömer b. Hattab bunu fark edince ağır bir suçluluk duygusu içine girdi. Bu duygu ise onu Müslümanlara karşı daha sert ve daha haşin davranmaya itti. Bir bakıma her şeyi alt üst eden bu yeni dine karşı sert ve katı davranarak bu şüphelerden kurtulup temizleneceğini, eski haline döneceğini zannediyordu.
Ebu Cehil ise Ömer b. Hattab’ın ruhunda gezinip duran bu yanıtsız sorulardan habersiz ruhunun ve aklının gözlerini sıkı sıkıya kapatmış bir halde bu yeni dine nasıl engel olabilirim telaşı içindeydi. Ömer b. Hattabın aklında ve ruhunda gezinen bu sorular onunda aklında ve ru-hunda gezinse o da onun gibi bir şüphenin içine düşecek:
-Muhammed (a.s) gerçekten Allah’ın (c.c) resulü olamaz mı? Soru-sunu kendisine soracaktı.
Bu soru aynı zamanda körü körüne bağlandığı eski dinine olan bir şüpheyi de içerecekti. Belki de bu şüphe onu doğru yolu kılavuzlaya-caktı. Fakat o aklından çok taassuba varan kara duyguların etkisindey-di. Gerçeği aramadığından gerçeği bulamıyordu.
Ebu Cehil sık, sık yaptığı gibi müşrik ileri gelenlerini başına topla-yıp:
-Ey Kureyş cemaati! Muhammed ilahlarımıza dil uzatmaya, akılla-rımızı akılsızlık saymaya devam ediyor. Sizden önce gelip geçmiş ata-larınızın Cehennemde ateşe yaslanmış bir halde azap çektiklerini söy-lemektedir. Ne yaparsak yapalım Onu bundan vaz geçiremedik. Artık çaresiz kaldık.
Haberiniz olsun ki Muhammed’i öldürecek kimseye benden yüz kızıl veya siyah deve, bin ukiye gümüş, bin ukiye altın şu kadar misk göbeği, şu kadarda elbise var. Bilesiniz ki bunun dahası da var dedi.
Muhammed’i (a.s) öldüren kimse Ebu Talib’in ve haşim oğullarının hışmını ve düşmanlığını üzerine çekecek demekti ki muhtemelen ken-disi de öldürülecekti.
Bu nedenle orada bulunanlardan hiç kimse Ebu Cehil’in bu teklifini evet diyemedi. Yalnız Ömer b. Hattab:
-Ey Ebul Hakem! Ben bu işe talibim. Ben bu işi yaparım dedi.
Ömr b. Hattab’ın bu işe talib olması diğer müşrikleri sevindirip, rahatlattı.
Ona:
-Ey Hattab’ın oğlu! İçimizde bu işi yapacak en uygun kişi sensin dediler.
Ömer b. Hattab Ebu Cehil’e dönerek:
-Ey Ebul Hakem! Vaat ettiklerin için sağlam kefilin var mı? diye sordu.
Ebu Cehilde:
-Evet! Vaat ettiklerim için sağlam kefilim vardır dedi.
Ömer b. Hattab’la Ebu Cehil Amr b. Hişam bu hususta bir anlaşma yaptılar. Ömer kılıcını kuşandı, peygambermizi öldürmek üzere yola çıktı.
Ömer b. Hattab’ın kız kardeşi Fatıma bint-i Hattab, eniştesi Said b. Zeyd Müslüman olmuşlar fakat Müslümanlıklarını gizli tutmaktaydılar.
Ömer b. Hattab’ın kabilesi olan Adiyy oğullarından Nuaym b. Ab-dullah Nahham’da müslüman olmuştu. Kavminden korktuğu için oda Müslümanlığını gizli tutuyordu.
Habbab b. Eret okur yazar olan az sayıda Müslümanlardandı. Sık sık Fatıma bint-i Hattab ile Said b. Zeyd’in yanına gelir, onlara Kuran okur ve okuturdu.
Ömer b. Hattab ise peygamberimizin nerede olduğunu sorup soruş-turmuş; Safa tepeciğinin yanındaki Erkam’ın evinde olduğunu öğrenin-ce öldürmek üzere o tarafa yönelmişti. Gerçekten de peygamberimiz yanında kadınlı erkekli kırk kadar sahabi olduğu halde Erkam’ın evinde oturmakta, yanında yeni müslüman olmuş olan amcası Hz. Hamza bu-lunmaktaydı.
Ömer kılıcını kuşanmış, pür hiddet Erkam’ın evine doğru giderken Nuaym b. Abdullah Nahham ile karşılaştı.
Nuaym onu bu halde görünce:
-Ey Ömer! Böyle kılıcını kuşanmış bir halde nereye gidiyorsun? Diye sordu.
Ömer b. Hattab’ta:
-Kureyşilerin işlerini darmadağın eden, akıllarını akılsızlık sayan, dinlerini ayıplayan, ilahlarını dil uzatan, ata dinini bırakıp yeni din tu-tan Muhammed’e gitmek istiyorum. Onu öldürüp kavmimin başını, sardığı beladan kurtaracağım dedi.
Nuaym b. Abdullah Nahham önüne gerilerek:
-Vallahi ey Ömer seni nefsin aldatmıştır. Sen Muhammed’i öldü-rünce Abd. Menaf oğullarının seni yeryüzünde gezer bir halde bıraka-cağını mı sanıyorsun?
Ömer b. Hattab kararlılıkla:
-Vallahi sonuç ne olursa olsun onu öldüreceğim dedi.
Nuaym:
-Ey Ömer! Sen istesen bile bunu yapamazsın. Çünkü Onu Allah (c.c) korumaktadır dedi.
Ömer b. Hattab Nuaym b. Abdullah Nahham’ın yakasını yapışarak:
-Demek Onu Allah korumaktadır ha! Demek sende onlardansın ha! Önce seni öldüreyim de gör diye bağırdı.
Nuaym can havliyle:
-Ey ömer! Sen beni bırakta ev halkının yanına dön. Önce onların işini bak. Onların işi üzerinde durmak sana, yapmak istediğin şu işten daha gereklidir dedi.
Onun bu sözleri üzerine Ömer B. Hattab irkilerek:
-Ey Nuaym! Sen benim ev halkımdan hangisini kastediyorsun? Bunu bana söyle de seni bırakayım dedi.
Nuaym b. Abdullah Nahham çaresiz bir halde:
-Onlar enişten ve amcanın oğlu Said b. Zeyd ile kız kardeşin Fatıma bint-i Hattab’tır. Onların ikisi de Muhammed’e (a.s) uyup Müslüman olmuşlardır. Sen beni bırakta önce onlarla ilgilen dedi.
Ömr b. Hattab Nuaym b. Abdullah Nahham’ın yakasını bıraktı. Hiddeti bir kat daha artmış bir halde burnundan soluyarak kız kardeşi-nin evine doğru yürüdü.
O sırada Habbab b. Erett onların yanında olup, yeni nazil olmuş olan Taha suresini okumakta, okutmaktaydı.
Ömer b. Hattab kız kardeşinin evine yaklaşınca onun sesini duydu, Kuran okunduğunu anladı, bu onu daha da hiddetlendirdi. Kız kardeşi-nin kapısını yumrukladı.
Fatıma hatun Ömer’i böyle pür hiddet, kılıcını kuşanmış bir halde görünce çok korktu. Önce Habbab b. Erett’i evin bir köşesine gizledi-ler. Ardından Fatıma hatun üzerine Taha suresi yazılı sahifeyi alıp uy-luğuna sakladı. Her şey hazır olunca Ömer’e kapıyı açtılar.
Ömer içeri girince:
-Az önce işitmiş olduğum şey ne idi? Diye sordu.
Kız kardeşi ve eniştesi:
-Ey Ömer! Sen bir şey işitmiş değilsin dediler. Dinlerinden döndü-rülme korkusuyla yalan söylemeyi mübah gördüler.
Onların bu itirazları Ömer b. Hattab’ı daha da kızdırdı.
Hışımla eniştesi Said b. Zeyd’in üzerine yürürken:
-Bana yalan söylemeyin. Evet! Vallahi ikinizinde Muhammed’e uyduğunuzu ve Onun dinine girdiğinizi haber aldım. Az önce Muham-med’in şiirlerinden birini okuyordunuz. Kulaklarım onu duydu diye bağırdı.
Ömer b. Hattab eniştesi Said b. Zeyd’i tartaklayıp dövmeye başla-yınca Fatıma hatun onu kocasından ayırmak, uzaklaştırmak istedi. Bu ara Ömer b. Hattab onun yüzüne de şiddetli bir şamar yapıştırdı. Fatıma hatunun ağzından, burnunda kan boşandı, şiddetle yere düşünce başı yarıldı.
Fatıma Hatun kana bulanmış yüzünü Ömer b. Hattab’a çevirerek:
-Ey Hattab’ın oğlu! Evet ben ve kocam Müslüman olduk. Allah’a (c.c) ve resulüne iman ettik. Sen istediğini yap. İstersen bizi öldür. Yine de biz dinimizden vazgeçmeyiz diye bağırdı.
Ftıma hatunun söylediklerini Said b. Zeyd’de söyledi, hanımını tasdik etti.
Her ikisi de bunları söylerken gözlerinde içinde şek ve şüphe bu-lunmayan kesin bir imanın keskin ışıkları vardı.
Ömer b. Hattab kız kardeşininve eniştesin gözlerinde parıldayan keskin ışıklarla ifade bulan imanlarını fark edince bir an durakladı. Ne yaparsa yapsın; isterse öldürsün imanlarından asla vazgeçmeyeceklerini hemen anladı. Bu anlayış ne zamandır aklında dolanıp duran, zihnini bulandıran soruları canlandırdı.
Evet! Kızkardeşi ve eniştesi ne yaparsa yapsın hatta öldürse bile dinlerinden vaz geçmeyeceklerdi. Hayatlarından bile daha değerli tut-tukları bu inanç gücünü nereden alıyordu? Muhammed’de (a.s) dünya-ları önüne serdikleri halde; bir elime Dünyayı diğer elime Ayı verseniz bile ben davamdan vazgeçmem dememiş miydi? Bu uğurda bütün bas-kılara, işlencelere katlanmış, malını mülkünü feda etmekten ve hatta canını tehlikeye atmaktan bile çekinmemişti.
Ömer b. Hattab az önce aklında şekillenen bu soruya; onlarda inanç-larının bu karşı konulamaz, engelenemez gücünü Muhammed’in (a.s) aldığı yerden alıyorlar diye yanıtlamaktan kendini alamadı.
Ne zamandır yanıtını bulamadığı bir kurt gibi içini kemiren soru bir kere daha zihninde şekillendi.
Gerçekten Muhammed Allah’ın (c.c) rasulü müydü?
Birden ruhunda bazı değişiklikler oldu. Ne zamandır yanıtını aradı-ğı fakat yanıtını bulmaktan çekinip, kaçındığı sorunun cevabını buldu. İçinde ne zamandır duran o koyu şüphe kayboldu. Ruhunun ve aklının gözlerindeki perdeler aralandı. O anda Ömer b. Hattab’ın önünde sade-ce incecik bir çizgi vardı.
Hâlâ ağzından, burnundan kan gelen kız kardeşini o halde görünce yaptılarından bin pişman oldu. Yüreği cız etti.
Fatıma Hatunun ağzından, burnundan kan gelilyordu ama o bunu umursamıyor, yıkılmaz bir abide gibi karşısında durmaktaydı.
Ömer b. Hattab onun imanının gücünü ve derinliğini bir kez daha anladı. Bu anlayış az önce duyduğu pişmanlığı artırdı, Ömer’in içinde bir yerlerini kanatıp acı verdi.
Ömer b. Hattab bir anlık bir tereddütten sonra:
-Demin okuduğunuzu sizden duyduklarımın yazılı bulunduğu sahi-feyi bana verinde Muhammed’in getirip size okuttuğunu bende göre-yim ve bileyim dedi.
Fakat kız kardeşi:
-Ey Ömer! Ben o sahifeyi sana veremem. Orada yazılanlar Rab-bimden gelmedir. Ona bir zarar vermenden korkarım deyip vermek istemedi.
Ömer b. Hattab:
-Ey kız kardeşim! Korkma! Ona bir zarar verecek değilim. Bunun için ilahlarım adına sana söz veririm dedi.
Onun bu sözleri Fatıma hatunu rahatlattı ama yinede sahifeyi getir-mek istemedi. Ömer’e:
-Ey kardeşim! Sen putlara tapan pis bir kişisin. Ona pak ve temiz olanlardan başkası dokunamaz. Bu nedenle Onu sana veremem dedi.
Ömer daha da yumuşayarak:
-Peki! Ben şimdi kalkıp yıkansam, pak ve temiz olsam Onu bana verir misin? Diye sordu.
Fatıma Hatunda:
-Ey Ömer! Sen şu söylediğin işi yap, bende sana sahifeyi vereyim deyince Ömer b. Hattab yıkanıp temizlendi. Kendisine verilen sahifeyi okumaya başladı. Sahifede Tâ-Hâ suresi yazılıydı. Bu Sure-i Celilerin-de Cenab-ı Hak şöyle buyurmaktaydı.
“-Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla,
Tâ, Hâ.
Ey Muhammed! Biz Kur’anı sana sıkıntıya düşüp zahmet çekesin diye değil ancak Allah’tan korkanlara bir öğüt ile yeri ve yüce yüce gökleri Yaratanın katından azar, azar verilen bir kitap olarak indirdik.
Rahman ve Rahim olan yüce Allah bütün arşı hükmetmektedir. Göklerde ve yerde, her ikisi arasında ve toprağın altında bulunanlar Onundur.
Sen istersen sesini yükseltip sözü açığa vur. Şüphesiz O gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir. Allah’tan başka Tanrı yoktur. En güzel isimler Onundur.” (Tâ Hâ 1-
Ömer b. Hattab buraya gelince biraz soluklandı. Okuduğu ayelerde fesahat ve belagatı, mânâ derinliğini hayran kalmıştı. Daha büyük bir şevk ve istekle devam etti.
Yüce Allah surenin devamında şöyle buyuruyordu.
“-Musa’nın başından geçen olayları Sen biliyor musun? O bir ateş görmüştü de ailesine; durun, ben bir ateş gördüm. Belki ondan size bir kor getiririm ya da ateşin yanında bir yol gösterici bulurum demişti.
Musa ateşin yanına gelince Ona; Ey Musa diye seslenildi. Ben şüp-hesiz Senin Rabbinim. Ayağındakileri çıkar, çünkü Sen kutsal bir vadi olan Tuvâ’dasın.
Ey Musa! Peygamber olarak Ben Seni seçtim. Artık tarafımdan vahyolunanı dinle. Şüphesiz Ben Allah’ım. Benden başka Tanrı yoktur. Yalnız Bana kulluk et. Beni anmak için namaz kıl. Herkes işlediğinin karşılığını görsün diye zamanını gizli tuttuğumuz kıyamet mutlaka ge-lecektir.
(Tâ Hâ 9-16)
Ömer b. Hattab buraya gelince bir an başını kaldırıp:
-Şu okuduğum sözler ne kadar güzel, ne kadar değerli demekten kendini alamadı.
Habbab b. Erett gizlendiği yerden onları gözlemekte ve dinlemek-teydi.
Gizlendiği yerden çıkarak:
-Ey Ömer! Vallahi Allah’ın (c.c) peygamberinin duasının sana na-sip olacağını umuyorum.
Ben daha dün peygamber aleyhissselamdan işittim ki; O, mübarek ellerini semaya doğru kaldırarak:
-Ey yüce Allah’ım! İslamı Amr b. Hişam ya da Ömer b. Hattab ile güçlendir. Onlardan birini hidayet nasip eyle diye dua etmişti. Sen Amr b. Hişam’ın önüne geçmesine izin verme. Sen onun önüne geç.
Ey Ömer’ Artık Allah’tan (c.c) korkma zamanın gelmedi mi? Diye sordu.
Ömer b. Hattab bir an duyduklarının şaşkınlığıyla irkildi. Bir bakı-ma duyduklarına inanamadı.
Ömer b. Hattab ile Ebu Cehil b. Hişam müşriklerin içinde peygam-berimize ve müslümanlara karşı en sert, en katı, en acımasız davranan-ların başında gelmekteydiler. Ömer b. Hattab peygamberimize ve müslümaları baskı altında tutmuş işkencelerden işkencelere uğratmıştı. Onu böylesine bir utanca sürükleyen neden ise bütün bu yaptıklarına rağmen Muhammed’in (a.s) onlar için Rabbinden hidayet istemesi, bu-nun için dua etmesiydi.
Ömer b. Hattab’ın bütün bunlar hatırına gelince yüzü kızardı ve utançla başını yere doğru eğerken önünde duran o incecik çizgiyi aştı-ğının farkına varamadan:
-Muhammed (a.s) muhakkak ki Allah (c.c) resulüdür diye düşün-mekten kendini alamadı. Bu düşünceyle Ömer b. Hattab’ın ruhuda tıpkı tırtıl kozasından çıkan bir kelebek gibi değişime uğramıştı ama o henüz bunun farkında değildi. O henüz frkında değldi ama Habbab. b. Erett bunun az da olsa farkına varmıştı.
Yüzü güçlü bir ümitle aydınlanarak Ömer b. Hattabın yüzüne baktı.
Ömer:
-Ey Habbab! Sen bana Muhammed’in (a.s) bulunduğu yeri göster ya da haber verde yanına gidip Müslüman olayım dedi.
-Ey Ömer! O şimdi Safa tepeciğinin yanındaki Erkam’ın evinde, sahabilerinin yanındadır dedi.
Ömer kalkıp kılıcını kuşandı. Yanında Habbab b. Erett ve Said b. Zeyd bulunduğu halde peygamberimizin bulunduğu yere doğru yola çıktı.
Peygamberimiz Erkam’ın evine geldiğinde etrafı kollasın; geleni, gideni haber versin diye sahabilerinden birisini kapıya nöbetçi bırakır-dı. O günkü nöbetçi ise Bilal-i Habeşî idi.
Bilal-i Habeşi Ömer b. Hattab’ın kılıcını kuşanmış, yanında Habbab b. Erett ve Said b. Zeyd olduğu halde oraya doğru geldiğini fark edince korku ve telaş ile peygamberimizin yanına gelerek:
-Ya Resulallah! Ömer b. Hattab kılıcı kuşanmış Habbab b. Erett ile Said b.Zeydi de yakalamış olduğu halde buraya gelmektedir dedir.
Ömer b. Hattab’ın kılıcını kuşanmış bir halde oraya doğru gelmesi müslümanlar arasında bir dalgalanmaya neden oldu. Hiç kimsemin ak-lına onun müslüman olacağı gelmiyordu. Çünkü onlara göre Amir b. Rebia’nın ifadesiyle Hattab’ın eşeği Müslüman olurdu ama Ömer b Hattab yinede Müslüman olmazdı. Bir bakıma Müslümanlar Ömer b. Hattab’ın Müslüman olmasından tamamen ümitlerini kesmiş gibiydiler.
Bu nedenle ashab-ı Kiramın en yiğitlerinden biri olan Hz. Hamza kılıcını çekerek:
-Ey Allah’ın resulü! İstersen Ona izin ver. Eğer iyilik için geldi ise kendisine bol bol iyilik ederiz. Eğer kötülük için geldiyse onu kendi kılıcıyla öldürürüz dedi.
Bu arada Cebrail (a.s) peygamberimizin yanına gelerek Ömer b. Hattab’ın müslüman olmak üzere yanına geldiği haberini getirmişti. Bu nedenle peygamberimizin yüzünde güller açarak:
-Siz ona izin veriniz ve ona dokunmayınız buyurdu.
Ömer yanında iki sahabi olduğu halde Erkam’ın evinin kapısını çalınca kapıcı görevinde bulunan Bilal-i Habeşi onlara kapıyı açıp bu-yur etti. Peygambermizde yerinden kalkmış ona doğru yürümüştü. İkisi evin avlusunun ortasına yakın bir yerinde karşılaştılar.
Peygamberimiz Ömer b. Hattab’ın kuşağından tutup kendine doğru çektikten sonra:
-Ey Hattab’ın oğlu? Bize ne getirdin? Buraya ne ile geldin? Vallahi Allah’ın (c.c) sana bir musibetiyle vurup indirinceye kadar şu halinde duracağını sanmıyorum buyurdu.
Ömer b. Hattab gözlerni yere indirirken:
-Ey Allah’ın resulü! Ben Allah’a (c.c), Allah’ın resulüne ve Ona allah’tan gelen şeylere iman edeyim diye yanına gelmiş bulunuyorum dedi.
Onun bu sözleri üzerine peygamberimiz:
-Allah-ü Ekber diyerek tekbir getirdi. Ashabından yanında bulunan-larda Ömer b. Hattab’ın Müslüman olduğunu anladılar, onlarda tekbir getirdiler. Tekbir sesleri bütün Mekke’de duyuldu. Müşriklerin irkile-rek yerlerinden silkinip kalkmalarına neden oldu.
Ömer b. Hattab o ince çizgiyi geçmiş, artık müşrik Ömer b. Hattab müslüman Hz.Ömer b. Hattab olmuştu ve bu değişimi bir heyecan ha-linde yeni yeni farkına varıyordu.
Müslüman oluşu Müslümanları çok sevindirmişti ve Onu bütün içtenlikleriyle kendilerinden kabul etmişler, bağırlarına basmışlardı. Fakat Hz. Ömer b. Hattab derin bir eksiklik duygusu içindeydi. İçinde bulunduğu Müslüman kardeşleri inançları için nice yıllardan biri türlü baskılar altındaydılar. Pek çoğuda işkencelerden işkencelere uğratılmış-lar, bu işkencelerin izleri bir madalya gibi vücutlarında kalmıştı. Şüphesizkı bu baskı ve işkencelere sabrederek her ne olursa olsun inançlarını bırakmayarak manevi yoldan çok büyük mesafeler almışlar çok ama çok yükseklere çıkmışlardı.
Hz. Ömer b. Hattab kendin ulu bir dağın eteğinde minik bir fare gibi hissediyor, onlar gibi olmak için derin, güçlü ve engel olunamaz bir arzu hissediyor, yerinde duramıyordu.
Dini için diğer kardeşleri gibi baskılar altında tutulmak, işkenceler-den işkencelere uğratılmak ve sonuçta onlar gibi Allah (c.c) katında makbul bir yere yükselebilmek en büyük ereği olmuştu. Din kardeşleri-nin uğradığı baskı ve işkencelerinden kendinede bir pay istiyordu. Bu payı alıp sabredebilirse ancak onlarla eşit bir duruma gelebileceğinin farkındaydı.
Bu nedenle kendi kendine:
-Ey Ömer! Şu kardeşlerin dinleri için işkencelerden işkencelere, musibetlerden musibetlere uğratılırken bunlardan bir pay almaman se-nin için çok büyük bir eksiklik ve ayıptır.
Ben şimdi Mekke halkından Resulallah’a ve Müslümanlara düş-manlıkta en azılı olan kim ise onun yanına varayım da Müslüman oldu-ğumu haber vereyim. O da elinden geliyor, gücü yetiyorsa bana diğer kardeşlerim gibi işkencelerden işkencelere, musibetlerden musbetlere uğratsın dedi.
Hz. Ömer b Hattab Ebu Cehil b. Hişamdan daha sert, daha katı, düşmanlığını inatla sürdüren bir başka kişi daha tanımıyordu. Bu ne-denle müşriklerin en azılısı olarak kabul ettiği Ebu Cehil Amr b. Hişam’ı aramaya başladı.
Amr b. Hişam evindeydi. Hz. Ömer varıp Ebu Cehil’in kapısını çaldı. Ebu Cehil kapısını açınca onu gördü. Hemen:
-Ey kızkardeşimin oğlu! Hoş geldin, sefalar getirdin. Sende benim için o anlaştığmız konuda bir haber var mı? Diye sordu.
Hz. Ömer Ebu Cehil’e biraz daha yaklaşarak:
-Ey Allah’ın (c.c) ve Resulü’nün düşmanı! Evet vardır. Ben yanına Allah’a (c.c) ve onun resulü olan Muhammed’e (a.s) iman ve kendisi-nin getirip bildirdiği şeyleri tasdik ettiğimi sana haber vereyim diye geldim. Artık sen benim için elinden gelen bir şey varsa onu yapmaktan kendini alı koyma dedi.
Ebu Cehil onun bu sözleri karşısında kapıyı çarparcasına yüzüne kaparken:
-Ey Ömer! Ey Hattab’ın oğlu! Allah (c.c) seni de, getirdiğin haberi de çirkin ve iyiliklerden uzak etsin. Allah (c.c) senin de belanı versin. Getirdiğin haberinde belasını versin diye bağırdı.
Hz. Ömer b. Hattab Ebu Cehil’in yanından bir bakıma eli boş dö-nünce Müslümanların bir diğer azılı düşmanı olan dayısı Velid b. Mugire’nin yanına gitti. Kapısını çalınca içerden:
-Kim o? Denildi.
O da:
-Ey Ebu Halid! Ben Hattab’ın oğluyum. Senin için bir haberle gel-miş bulunmaktayım deyince Velid b. Mugire kapıya, Hz. Ömer’in çıktı.
Ömer onu görünce:
-Ey dayı! Sen benim müşriklikten çıkıp yeni dine girdiğimi, Mu-hammed’e (a.s) tabi olduğumu duydun mu? Diye sordu.
Velid b. Mugire ondan böylebr söz beklemiyordu. Bu nedenle söy-lediklerine inanmadı. Bu nedenle:
-Ey Ömer! Ey kız kareşimin oğlu! Sen gerçekten şu söylediğini yaptın mı? Diye sordu.
Ömer:
-Evet, yaptım dedi.
Velid b. Mugire irkilerek:
-Ey Ömer! Sen şu dediğin işi sakın yapma, Sen o işten sakın dedi.
Ömer:
-Ey Dayı! Ben sakınmamı tavsiye ettiğin işi çoktan yapmış bulunu-yorum. Ben Allah (c.c) ve Resulüne iman ettim. Allah’tan (c.c) başka ilah bulunmadığına, Muhammed’in (a.s) kulu ve resulü olduğunu şaha-det ederim. Sen şu yaptığım işi git kavmine haber ver dedi.
Velid b. Mugire onu döndürebileceğini sanarak:
-Ey kız kardeşimin oğlu! Sen eski işin üzerinde sebat et. Halk seni eski halin üzerinde bilsin. Er kişi kendi halinde sabahlar, kendi halinde akşamlar dedi.
Hz. Ömer b. Hattab:
-Vallahi ey dayı! Benim için iş açıkça belli olmuştur. Ben artık dö-nülmeyen bir yola girmişimdir. Sen benim Müslüman olduğumu kav-mine haber ver dedi.
Velid b. Mugire geriye doğru çekilerek:
-Ey kız kardeşimin oğlu! Vallahi senin şu işini kavmine haber veren ilk kişi ben olmayacağım deyip Ömer’in yüzüne kapıyı kapattı.
Hz. Ömer dayısından böyle bir tepki beklemiyordu. Müslüman ol-duğunu işitince bağırıp çağıracağını, hatta üzerine yürüyeceğini zanne-diyordu. Bir bakıma Velid b. Mugire’nin bu kaçar gibi davranışı onu hayal kırıklığına uğratmıştı.
Kendi kendine:
-Vallahi şu dayımın bana yaptığı hiç bir şey değildir. Ben ondan bana karşı daha sert davranmasını beklerdim diye söylendikten sonra bir başka müşrikin kapısını çaldı.
Müşrik kapıya çıkınca:
-Ey kişi! Benim Müslüman olduğumu biliyor musun? Diye sordu.
Adam Ömer’in söylediklerini inanmayarak:
-Gerçekten sen babanın dinini bırakıp da Muhammed’e mi tabi ol-dun? Diye sordu.
Ömer’de:
-Evet! Ben şu söylediğini yapmış bulunuyorum dedi.
Adam:
-Ey Ömer! Sen şu söylediğini sakın yapma diye bağırdı.
Ömer:
-Ben söylediğimi pişman olup geri dönmemek üzere yapmış bulu-nuyorum dedi.
Adam bunu sözleri duyunca kapıyı Ömer’in yüzıne hışımla kapadı.
Ömer müşrikin kendisine karşı sert davranmasını bekliyordu. Bu nedenle bir kez daha hayal kırıklığına uğradı.
Kendi kendine:
-Şu adamın bana yaptığı iş bir şey değildir. Onlar Müslüman halkı dövüyorlar ama bana hiç kimse dövmüyor dedi.
Ömer’in içi müslüman olduğunu kavmine bir an önce duyurmak, onlardan gelecek olası tepkileri karşılamak için yanıp tutuşmaktaydı. Önüne gelen müşriklere müslüman olduğunu söylüyor; adam hayretle yüzüne bakıyor, sonrada hemen yanından kaçarcasına uzaklaşıyordu.
Karşılaştığı bir müslüman Ömer’e:
-Ey Ömer! Sen Müslüman olduğunu bütün kavmine bildirmek mi istiyorsun? Diye sordu.
Ömer’de:
-Evet! Öyle yapmak istiyorum dedi.
Müslüman:
-Ey Ömer! O halde sen boşuna buralarda dolanıp durma. Sen Cumah oğulllarında Cemil b. Mamer’in yanına git. O şimdi Kabe’de Hıcr mevkiinde yalnız olarak oturmaktadır. O sır saklamayı bilmeyen, dedikoduyu pek seven bir kişidir. Sen ona Müslüman olduğunu söyle. O senin yerine Müslüman olduğunu bütün Kureyş kavmine yayıp bildi-rir dedi.
Ömer Müslüman’ın dediğini yaptı. Cemil b. Mamer’in yanına gi-dip:
-Ey Cemil! Biliyor musun? Ben Müslüman olmuş bulunuyorum. Atalarımın dinini bırakıp Muhammed’e (a.s) tabi oldum. Onun dinine girdim. Sen bu sırrımı yanında tutta kimseye söyleme dedi.
Cemil b. Mamer Ömer’in bu sözlerini duyunca hemen ayağa fırladı. Ridasını toplayarak müşriklerin topluca oturdukları yere doğru seğirtti. Kabenin kapısı yanına dikilerek avazı çıktığı kadar:
-Ey Kureyş cemaati! Haberiniz olsun ki Ömer b. Hattab dininden çıkmış başka bir dine, Muhammed’in dinine girmiştir diye bağırdı.
Ömer’de Cemil’in yanına dikilerek:
-Şu adam doğru söylemektedir. Ben Müslüman olmuş, Muham-med’in (a.s) dinine girmiş bulunmaktayım. Allah’tan (c.c) başka ilah olmadığına Muhammed’in (a.s) de Onun kulu ve resulü olduğuna şaha-det ederim dedi.
Onun bu sözlerini duyan müşrikler silkinip yerlerinden fırladılar, Ömer’in üzerine saldırdılar, güneş başlarının üzerinde yükselinceye kadar çarpışıp, dövüştüler.
Sonunda Ömer yorulup bir kenara oturarak:
-Ey müşrikler! Ben şimdi elinizdeyken istediğinizi yapınız. Allah’a (c.c) yemin ederim ki biz üç yüz kişi olsaydık ya biz yenilir burayı siz-lere bırakırdık, ya da siz yenilir burayı bizlere bırakırdınız diye bağırdı.
Ömerle müşrikerin çarpışmaları, döğüşmeleri sırasında çıkan gürül-tüyü, şamatayı duyan müşriklerin ileri gelenlerinden üzerinde yemen işi çizgili bir gömlek bulunan yaşlı bir kişi gelerek onlara:
-Sizler burada ne yapmaktasınız? Nedir bu haliniz? Diye sordu.
Müşrikler:
-Hattab’ın oğlu atalarının dininden çıkmış, bir başka dine girmiş dediler.
Adam da:
-Onu kendi haline bırakınız. O kendisi için yeni bir din seçmiş ise bundan size ne? Ne istiyorsunuz ondan? Sizler ne kadar aptal, ne kadar cahil insanlarsınız. Adiyy b. Kab oğullarının onu size böylece teslim edeceklerini mi sanırsınız? Şu yaptığınızla sizler kavminiz araında kin ve nifak tohumları saçmaktasınız. Şunu iyi biliniz ki ben onun koruyu-cusuyum. Onun başından dağılınız, Onu rahat bırakınız diye bağırdı.
Müşrikler Ömer’in başından bir elbisenin insan bedeninden sıyrılılıp ayrılışı gibi sıyrılıp ayrıldılar.
Gelen adam Kureyş kavminin ileri gelenlerinden Sehm oğullarının ulusu ve seyyidi Âs b.Vail’di.
Ömer müşrik olmasına rağmen Âs b. Vail’in bu hareketini ömrü boyunca unutmamış, onu hep hayırla anmıştır.
Ömer Kureyş kavminin ileri gelenlerindendi. Kendisi cesur, güçlü kuvvetli, gözü özü pek bir kişi idi.
Peygamberimizin duasının hürmeti nedeniyle Ömer’in iman edişi müslümanlar için bir fetih, hicreti yardım, halifeliği ise bir rahmettir.
O Müslüman oluncaya kadar Müslümanlar Kabe yanında açıktan namaz kılmaktan çekinirlerdi,, buna kadir olamazlardı.
O müslüman olunca müşriklerle dövüştü, kendisi Kâbe yanında namaz kılınca diğer müslümanlarda onun gölgesinde namaz kıldılar.
Hz. Ömer doğru özlü, açık sözlü bir kişi idi. Müslüman olduktan sonra peygamberimize:
-Ya Resulallah! Bizler ister ölü, ister diri olalım hak üzerinde değilmiyiz? Diye sordu.
Peygamberimiz onun bu sorusuna:
-Ey Ömer! Evet! Varlığım kudret elinde bulunan Allah’a (c.c) ye-min ederim ki siz ister ölü, ister diri olunuz; hiç şüphesizki hak üzere-sindesiniz buyurdu.
Bunun üzerine Hz. Ömer:
-Ya Resulallah! Biz hak şu müşriklerde bâtıl üzerinde oldukları halde ne diye dinimizi gizliyoruz? Vallahi biz İslamiyet’i küfre karşı açıklamaya daha haklı, onlardan daha layık olanlarız. Allah’ın (c.c) dini muhakkak ki müşriklerin dinine üstün gelecektir.
Ey Allah’ın Resulü! Müşrik olan kavmimiz dinimiz nedeniyle bi-zimle çarpışmak isterlerse bizde onlarla çarpışırız. Bize karşı insaflı olurlarsa bizde bunu kabul edip onlara karşı insaflı oluruz dedi.
Peygamberimiz:
-Ey Ömer! Şu söylediğin için henüz yeterince güçlü değiliz buyur-du.
Ömer silkinip kalkarak:
-Ey Allah’ın Resulü! Seni hak din ve kitap ile peygamber gönderen Allah’a (c.c) yemin ederim ki hiç çekinmeden, korkmadan oturup İslam inanç esaslarını açıklamadığım hiç bir küfür meclisi kalmayacaktır.
Seni hak din ve kitapla gönderen Allah’a (c.c) yemin ederim ki biz muhakkak ortaya çıkıp dinimizi serbestçe yaşayacağız dedi.
Ömer’in bu isteği öylesine içten idi ki peygamberimizde kabul edince Müslümanlar iki saf hâlinde ortaya çıktılar.
Saflardan birinin başında Hz. Hamza diğerinin ise Hz. Ömer vardı.
Sert ve kararlı adımlarla, yerin toprağını tozuta, tozuta Mescid-i Haram’a geldiler.
Müşrikler hıcr mevkiinde her zaman olduğu gibi oturmaktaydılar.
Müslümanların iki saf halinde geldiklerini görünce bir Hamza’ya bir Ömer’e baktılar. Müslümanlar gelip Mescid-i Haram’ın yanına oturdular. Müşriklerin hiç birisi yerinden kalıp onlara müdahale etmeye cesaret edemedi. Elleri yanlarına düştü. O gün müşrikler için zelilliğe uğrayıp, hüzne ve kedere boğuldukları bir gün oldu.
O gün Resulallah Ömer’e:
-Ey Ömer! Sen hak ile batılı ayıran kişisin, sen Faruk’sun buyurdu. Ona Faruk ismini verdi.
Ömer Faruk bir Mecusi olan Ebu Lü Lü tarafından hançerlenip şe-hit edilinceye kadar bütün gücüyle İslam’a hizmet etti. Aşere-i mübeşşereden (Sağlıklarında cennetle müjdelenen on mutlu sahabiden) birisi oldu.
Büyük İslam alimlerinden Abdullah b. Mes’ud’a göre Hz. Ömer’in ilmi bütün arap kabilelerinin ilminden daha fazlaydı.
Hz. Ömer gece yarısından sonra namaz kılmayı sever, bu namazla-rında:
-Ey Allah’ım! Beni iyilerle öldür. Beni kötülere halef kılma. Beni Cehennem azabından koru. Beni hayırlı kişilerin arasına kat.
Allah’ım! Ben Senden Senin yolunda şehit olmak, rasulünün yur-dunda ölmek dilerim diyerek dua ederdi.
Yüzüğünün kaşında:
-Ey Ömer! Sana vaiz olarak ölüm yeter tümcesi yazılıydı.
Hz. Ömer bir gece rüyasında kendisini kırmızı bir horozun iki kere gagaladığını gördüğünde:
-Beni acemlerden bir adam öldürecek demiş, gerçekten de Mecusi bir kişi olan Mugire b. Şube’nin kölesi Ebu Lülü tarafından zehir sü-rülmüş iki başlı bir hançerle hançerlenmiş, şehiden vefat etmiştir.
Kendisini Mecusi bir köle tarfından vurulduğunu öğrenince:
-Hamdolsun o Allah’a (c.c) ki ölümümü İslam’a mensubiyet iddia eden ve La ilahe illallah ile karşıma çıkacak olan bir adamın eli ile mu-kadder kılmadı diyerek Allah’a (c.c) hamd etmiştir.
O adaletin simgesiydi. Halifeliği döneminde yeryüzünü adaletiyle doldurmuştu.
Vefat ettiğinde peygamberimiz ile Hz. Ebu Bekir gibi altmış üç yaşındaydı.
Hz. Ömer b. Hattab esmer tenli, iri gövdeli ve uzun boylu gösterişli bir Zat-ı Muhterem idi. İnsanların arasında yaya yürürken binitliymiş gibi üzerlerinde görünürdü.
Kaba ve seyrek sakallı, kızılımtrak ve çok saçlı idi. Başının en tepe-si açılmıştı. Bu kısım tamamen saçsızdı. Gözlerinin akında çokça kır-mızılık vardı. Yürürken hızlı yürür, kimse onu yetişip geçemezdi.
Kendisi Kuran hafızıydı.

Allah (c.c) Ondan razı olsun.


===============


tersinim
(şimdiye kadar 22 posta)
22.08.2010 16:07 (UTC)[alıntı yap]
Müslüman oluş sıralarına göre
İLK MÜSLÜMANLAR-12


CABİR B. ABDULLAH (R.A)


Cabir b. Abdullah b. Riab b. Numan Selime oğullarındandır. Annesi yine Selime oğullarından Ümmü Cabir bint-i Züheyr’dir.
Cabir b. Abdullah Akabe’de peygamberimiz ile buluşup Onu ve getirdiklerine tasdik ve iman eden beş kişinin içinde idi. Diğer arkadaş-ları gibi o da kavminin yanına döndüğünde peygamberimizi anlatmaya onlara İslamiyet’e davet etmeye koyuldu.
Onun ve arkadaşlarının sayesinde ensar evlerinden içinde peygam-berimizin anılmadığı, İslamiyet’in açıklanmadığı ev kalmamıştır.
Cabir b. Abdullah Bedir, Uhud, Hendek ve diğer bütün savaşlara peygamberimizle birlikte katılmıştır.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


================


ZEKVAN B. ABD. KAYS (R.A)


Zekvan b. Abd. Kays Hazrec oğullarındandır. Ensarın öncülerinden olan beş sahabi Medine’ye gelip İslam’ı ve peygamberimizi anlatmaya başlamışlardı. Zekvan b. Abd Kays bundan çok etkilendi. Hemen Mek-ke’ye doğru yola çıktı. Mekke’de peygamberimizle buluştu. Peygambe-rimiz ona İslamiyet’i arz ve teklif etti, Kuran okudu. O da hemen Müs-lüman oldu.
Zekvan b.Abd. Kays Akabe beyatlarının hepsinde bulundu. Bedir, Uhud savaşlarına katıldı. Uhud savaşında Ebul Hakem b. Ahnes b. Şe-rik tarafından şehit edildi.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


==================


MUAZ B. HARİS EL ENSARÎ (r.a)


Muaz b. Haris el Ensarî Malik b. Neccar oğullarındandır. Annesi yine Malik b.Neccar oğullarından Afra bint-i Ubeyd b. Salebe’dir. Pey-gamberimizle Mekkede buluşup iman eden altı ensardan birisi olan Avf b. Harisin anne ayrı, baba bir kardeşidir.
Muaz b. Haris annesi Afra’ya nisbet edilir Muaz b. Afra diye anılır-dı.
Muaz b.Haris birinci ve ikinci Akabe bey’atlarında bulundu. Hicret-ten sonra peygambermiz onu Mamer b. Haris ile kardeş yaptı. Bedir, Uhud, Hendek ve diğer bütün savaşlara katıldı. Bedir’de Ebu Cehil’i öldüren iki müslümandan birisi olmuştur.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


===============


UBÂDE B. SÂMİT EL ENSARÎ (r.a)


Ubâde b. Sâmit b. Kays Avf b. Hazrec oğullarındandır. Annesi yine Avf b. Hazrec oğullarından Kurretülayn Bint-i Ubâde b. Nadle’dir.
Ubâde b. Sâmit birinci ve ikinci Akabe bey’atlarında bulundu. İkin-ci bey’atta on iki kabile temsilcisinden birisi idi. Bedir Uhud Hendek ve diğer bütün savaşlarda peygamberimizle birlikte katılmıştır.
Peygamberimiz zamanında Kuran-ı Kerim’i tamamiyle ezberleyen beş sahabiden birisi idi. Ashab-ı suffa öğrencilerne Kuran öğretirdi.
Kendisi uzun boylu, iri yapılı, güzel ve heybetli bir Zat idi.
Hicretin otuz dördüncü yılında Remle’de vefat etti.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


=============

YEZİD B. SÂ’LEBE EL ENSARÎ (R.A)


Yezid b. Sâ’lebe b. Hazma birnci ve iknci Akabe beyatlarında bu-lundu ve Bedir ve Uhud savaşlarına katıldı.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


===================

ABBAS B. UBÂDE EL ENSARÎ (R.A)


Abbas b. Ubade b. Nadle Avf b. Hazrec oğullarındandır.
Birinc ve ikinciAkabe beyatlarında bulunmuştur. Hicretten sonra peygamberimiz onu Osman b. Maz’un ile kardeş yaptı. Katıldığı Uhud savaşında şehit oldu.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

=================



EBULHEYSEM MALİK B. TEYYİHAN EL ENSARİ (R.A)


Ebulheysem Malik b. Teyyihan Malik b. Evs oğullarındandır. An-nesi yine Malik b. Evs oğullarından Leyla bint-i Atik’tir.
Ebulheysem Malik b. Teyyihan cahiliye döneminde bile putlara tapmaz, putlardan nefret ederdi. Putlar ona çok büyük bir sıkıntı ver-mekteydi. Bu nedenle mümkün olduğunca putlardan uzak dururdu.
Ebulheysem Malik b. Teyyihan ve Es’ad b. Zürare Allah’ın (c.c) bir olduğunu putların hiç bir zaman ilah olamayacağını söylerlerdi.
Mekke’de peygamberimizle buluşup iman eden ilk altı ensardan birisi olan Es’ad b. Zürare Medine’ye döndüğünde ona peygamberi-mizden bahsetmiş, Müslüman olduğunu bildirmiş, kendisini imana da-vet etmişti.
Ebulheysem Malik b. Teyyihan hiç düşünmeden ve tereddüt etme-den:
-Ben de seninle birlikte şahadet ederim ki O resulallahtır deyip Müslüman oldu.
Ebulheysem Malik b. Teyyihan birinci ve ikinci Akabe bey’atlarında bulundu. Bedir, Uhud, Hendek ve diğer bütün savaşlara peygamberimizle birlikte katıldı.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


=================

UVEYM B. SÂİDE EL ENSARİ (R.A)

Uveym b. Sâide b. Âiş Malik b. Evs oğullarındandır. Annesi Amr b. Avf oğullarından Amire bint-i Salim’dir.
Uveym b. Sâide birinci ve ikinci Akabe bey’atlarında bulundu. Be-dir Uhud Hendek ve bütn diğer savaşlara katıldı.
Peygambermiz onun hakkında:
-Uveym b. Sâide Allah’ın kullrından ve cennet halkının er kişile-rinden ne güzel bir kuldur buyurmuştur.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


=================



ÜSEYD B. HUDAYR EL ENSARİ (R.A)

Üseyd b. Hudayr b. Simâk Malik b. Evs oğullarındandır. Annesi Abdüleşhel oğullarından Ümmü Üseyd bint-i Seken’dir.
Üseyd b. Hudayr cahiliye ve İslamiyet devrinde babasından sonra kavminin seyidi, en akıllı ve en iyi görüş sahiplerinden birisiydi.
Araplar içinde yazı yazmayı pek az kişi bilirken o yazı yazabilirdi. Aynı zamanda iyi yüzme bilir, iyi ok atardı.
Cahiliye döneminde kendilerinde bu hasletler bulunan kişilere ka-mil denilirdi. Bütün bu hasletlerin hepside Üseyd b. Hudayr’da toplan-mıştı.
Es’ad b. Zürare bir gün Mus’ab b. Umeyr’i yanına alarak Abdüleşhel ve Zafer oğullarının evlerine doğru götürdü.
Es’ad b. Zürare Abdüleşhel oğullarının ileri gelenlerinden biri olan Sad b. Muaz’ın halasının oğlu idi.
Es’ad b. Zürare yanında Mus’ab b. Umeyr olduğu halde Zafer b Kâ’b oğullarının bostanlarından birine girdiler. Burada Merak diye anı-lan bir kuyunun başına oturdular. Onların oraya gelip oturduğunu gören Müslümanlardan bazıları da yanlarına geldiler.
Sa’d b. Muaz ile Üseyd b. Hudayr Abdüleşhel oğullarının seyidi ve ulu kişileri oldukları halde kavimlerinin dininde, müşrik idiler.
Bunlar Müslümanların Merak kuyusunun başında toplandıklarını işitince Sa’d b. Muaz, Üseyd b. Hudayr’a:
-Ey Üseyd! Sen işini iyi bilen kimsenin yardımına muhtaç olmayan bir adamsın. Zayıflarımızın inançlarını bozmak için mahallemize gel-miş olan şu adamların yanına git de kendilerini azarla ve mahallemize gelmekten men et.
Bilirsin ki Es’ad b. Zürare benim akrabam olmasaydı bu işi kendim yapmaya yeterdim. O halamın oğlu olduğu için üzerine varmaya yol bulamadım dedi.
Üseyd b. Hudayr:
-Olur! Ben şu dediğin işi yapayım deyip kısa mızrağını aldıktan sonra Müslümanların bulunduğu yere doğru ilerledi.
Es’ad b. Zürare onun geldiğini görünce Mus’ab b. Umeyr’e:
-Şu yanımıza gelen Abdüleşhel oğullarının seyidi ve ulu kişisidir dedi.
Musab b. Umeyr:
-Eğer yanımıza gelip oturursa onunla konuşurum dedi.
Üseyd b. Hudayr sövüp sayarak kızgınlıkla gelip tepelerine dikil-dikten sonra:
-Ey kişiler! Sizi bize doğru getiren şey nedir? Sizler atalarımızın dinini terk etmiş, bir başka dine girmiş kişilersiniz. Sizler zayıflarımızın inançlarına mı değiştireceksiniz? Diye bağırdı.
Sonra Es’ad b. Zürare’ye dönerek:
-Ey Es’ad! Sen şu yabacı kovulmuş adamı zayıflarımızın inançları-nı batıl ile bozmak ve onları batıla davet için mi getirdin?
Senin ve arkadaşının bundan sonra çevremizde bir şey yaptığnı görmeyeceğim. Eğer hayatınız size gerekli ise hemen yanımızdan ayrı-lınız ve bir daha da gelmeyiniz dedi
Mus’ab b. Umeyr söze karışarak:
-Ey kavminin seyidi ve ulu kişisi! Yanıma biraz oturup söyleyecek-leri dinlesen, beğenirsen kabul etsen, beğenmezsen, hoşuna gitmezse dinlemekten yüz çevirsen olmaz mı? Diye sordu.
Üseyd b. Hudayr:
-Vallahi sen yerinde bir söz söyledin. Nihayet ben iyiyle kötüyü, güzelle çirkini yerinde ayırabilen bir kişiyim. Şu dediklerinden sonra seni dinlememek zulüm ve akılsızlık olur dedi ve mızrağını yere sapla-yıp, onlarla oturdu.
Mus’ab b. Ümeyr İslamiyet üzerine bir konuşma yaptı ve ona Ku-ran-ı Kerim okudu. Dinledikçe Üseyd b. Hudayr’ın yüzünde bazı de-ğişmeler oldu. Alnında imanın nuru parlamaya başladı.
Musab b. Ümeyr okumasını bitirince Üseyd b. Hudayr:
-Vallahi ben bunun kadar güzel bir söz işitmedim. Bu ne kadar gü-zel, ne kadar yüce bir söz. Sanki gökleri aşmış semalara ulaşmış gibi. Bu söz muhakkak ki insan sözü değildir. Bu söz Allah sözüdür. Bu söz Tanrı katından gelmektedir. Siz şu dininize girmek için ne yaparsınız? Diye sordu.
Esad b. Zürare ile Musab b. Ümeyr:
-Biz şu dinimize girmek için önce gusl ederiz. Sonrada alt ve üst elbiselerimizi değiştiririz. İyice temizlendikten sonra hak şahadetle şa-hadet getiririz. Sonra da namaz kılarız. Eğer dinimize girmek istiyorsan şu dediklerimizi yap dediler.
Üseyd b. Hudayr kalkıp gusletti. Elbiselerini temizledi. Hak şaha-detle şahadet getirip Müslüman oldu. Sonrada iki rekât namaz kıldı. Sonra:
-Ey mümin kardeşlerim! Gerimde öyle bir adam varki o size tabi olursa kavmniden hiç kimse Ona muhalefet etmez ondan geri kalmaz. O Müslüman olursa hepside Müslüman olur. O Sa’d b. Muaz’dır. Ben şimdi onu size gönderirim dedi. Yere saplı mızrağını alıp kavminin ve Sa’d b. Muaz’ın yanına vardı. Onları bir araya toplanmış, kendisini beklerlerken buldu.
Üseyd b. Hudayr Sa’d b. Muaz’ın da müslüman olmasına vesile olmuştur.
Üseyd b. Hudayr ikinci Akabe bey’atında kabilesinin temsilcisi idi.
Üseyd b. Hudayr Uhud, Hendek ve diğer savalara peygamberimizle birlikte katılmıştır. Uhud savaşında Müslümanlar bozguna uğradığı zaman o yerinde sebat etmiş, yedi yerinden yaralanmıştır.
Kendisi Kuran’ı en güzel okuyanlardan birisi idi.
Karanlık ve ürküntülü bir gecede yanında Abbad b. Bişr olduğu halde peygamberimizin yanından evlerine dönerken onlardan birisinin asasının ucu ışıklanmış, bu ışığın aydınlığında yürümüşler, evlerine sağ selamet kavuşmuşlardı.
Üseyd b. Hudayr hicretn yirminci yılında Medinede vefat etti. Ce-naze namazını Hz. Ömer kıldırdı. Cenazesini bizzat taşıdı.
Ensardan üç zat vardı ki fazilet yönünden ensar içinde hiç kmse onlardan üstün sayılmazdı. Bunların üçü de Abdüşeşhel oğullarından olup:
Sad b. Muaz
Üseyd b. Hudayr
Abbad b. Bişr’dir denilirdi.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

===============


SA’D B. MUAZ EL ENSARİ (R.A)


Sa’d b. Muaz b. Numan Evsîlerin Abdüleşhel oğullarındandır.
Annesi Kebşe bint-i Rafi b. Muaviye’dir.
Es’ad b. Zürare bir gün Mus’ab b. Umeyr’i yanına alarak Abdüleşhel ve Zafer oğullarının evlerine doğru götürdü.
Es’ad b. Zürare Abdüleşhel oğullarının ileri gelenlerinden biri olan Sad b. Muaz’ın halasının oğlu idi.
Es’ad b. Zürare yanında Mus’ab b. Umeyr olduğu halde Zafer b Kâ’b oğullarının bostanlarından birine girdiler. Burada Merak diye anı-lan bir kuyunun başına oturdular. Onların oraya gelip oturduğunu gören Müslümanlardan bazıları da yanlarına geldiler.
Sa’d b. Muaz ile Üseyd b. Hudayr Abdüleşhel oğullarının seyidi ve ulu kişileri oldukları halde kavimlerinin dininde, müşrik idiler.
Bunlar Müslümanların Merak kuyusunun başında toplandıklarını işitince Sa’d b. Muaz, Üseyd b. Hudayr’a:
-Ey Üseyd! Sen işini iyi bilen kimsenin yardımına muhtaç olmayan bir adamsın. Zayıflarımızın inançlarını bozmak için mahallemize gel-miş olan şu adamların yanına git de kendilerini azarla ve mahallemize gelmekten men et.
Bilirsin ki Es’ad b. Zürare benim akrabam olmasaydı bu işi kendim yapmaya yeterdim. O halamın oğlu olduğu için üzerine varmaya yol bulamadım dedi.
Üseyd b. Hudayr:
-Olur! Ben şu dediğin işi yapayım deyip kısa mızrağını aldıktan sonra Müslümanların bulunduğu yere doğru ilerledi.
Es’ad b. Zürare onun geldiğini görünce Mus’ab b. Umeyr’e:
-Şu yanımıza gelen Abdüleşhel oğullarının seyidi ve ulu kişisidir dedi.
Musab b. Umeyr:
-Eğer yanımıza gelip oturursa onunla konuşurum dedi.
Üseyd b. Hudayr sövüp sayarak kızgınlıkla gelip tepelerine dikil-dikten sonra:
-Ey kişiler! Sizi bize doğru getiren şey nedir? Sizler atalarımızın dinini terk etmiş, bir başka dine girmiş kişilersiniz. Sizler zayıflarımızın inançlarına mı değiştireceksiniz? Diye bağırdı.
Sonra Es’ad b. Zürare’ye dönerek:
-Ey Es’ad! Sen şu yabacı kovulmuş adamı zayıflarımızın inançları-nı batıl ile bozmak ve onları batıla davet için mi getirdin?
Senin ve arkadaşının bundan sonra çevremizde bir şey yaptığnı görmeyeceğim. Eğer hayatınız size gerekli ise hemen yanımızdan ayrı-lınız ve bir daha da gelmeyiniz dedi
Mus’ab b. Umeyr söze karışarak:
-Ey kavminin seyidi ve ulu kişisi! Yanıma biraz oturup söyleyecek-leri dinlesen, beğenirsen kabul etsen, beğenmezsen, hoşuna gitmezse dinlemekten yüz çevirsen olmaz mı? Diye sordu.
Üseyd b. Hudayr:
-Vallahi sen yerinde bir söz söyledin. Nihayet ben iyiyle kötüyü, güzelle çirkini yerinde ayırabilen bir kişiyim. Şu dediklerinden sonra seni dinlememek zulüm ve akılsızlık olur dedi ve mızrağını yere sapla-yıp, onlarla oturdu.
Mus’ab b. Ümeyr İslamiyet üzerine bir konuşma yaptı ve ona Ku-ran-ı Kerim okudu. Dinledikçe Üseyd b. Hudayr’ın yüzünde bazı de-ğişmeler oldu. Alnında imanın nuru parlamaya başladı.
Musab b. Ümeyr okumasını bitirince Üseyd b. Hudayr:
-Vallahi ben bunun kadar güzel bir söz işitmedim. Bu ne kadar gü-zel, ne kadar yüce bir söz. Sanki gökleri aşmış semalara ulaşmış gibi. Bu söz muhakkak ki insan sözü değildir. Bu söz Allah sözüdür. Bu söz Tanrı katından gelmektedir. Siz şu dininize girmek için ne yaparsınız? Diye sordu.
Esad b. Zürare ile Musab b. Ümeyr:
-Biz şu dinimize girmek için önce gusl ederiz. Sonrada alt ve üst elbiselerimizi değiştiririz. İyice temizlendikten sonra hak şahadetle şa-hadet getiririz. Sonra da namaz kılarız. Eğer dinimize girmek istiyorsan şu dediklerimizi yap dediler.
Üseyd b. Hudayr kalkıp gusletti. Elbiselerini temizledi. Hak şaha-detle şahadet getirip Müslüman oldu. Sonrada iki rekât namaz kıldı. Sonra:
-Ey mümin kardeşlerim! Gerimde öyle bir adam varki o size tabi olursa kavmniden hiç kimse Ona muhalefet etmez ondan geri kalmaz. O Müslüman olursa hepside Müslüman olur. O Sa’d b. Muaz’dır. Ben şimdi onu size gönderirim dedi. Yere saplı mızrağını alıp kavminin ve Sa’d b. Muaz’ın yanına vardı. Onları bir araya toplanmış, kendisini beklerlerken buldu.
Üseyd b. Hudayr karşıdan görününce Ona dikkatle bakan Sa’d b. Muaz:
-Ey kavmim Allah’a yemin ederim ki Üseyd yanınızdan gidişinden başka bir yüzle yanınıza gelmektedir demekten kendini alamadı.
Üseyd b. Hudayr toplantı yerine gelince Ona:
-Ey Üseyd! Ne yaptın? Diye sordular.
Üseyd b. Hudayr:
-Ben o iki adamla konuştum. Vallahi ben onlarda da, söylediklerin-de de bir sakınca görmedim. Bununla bereaber kendilerini orada otur-maktan, zayıflarımızın inançlarını bozmaktan nehy ve men ettim. Onlar da, biz senin istediğini yaparız, buradan kalkar gideriz dediler.
Bana haber verildiğine göre Harise oğulları Es’ad b. Zürare’yi ha-lanın oğlu olduğunu bildikeri halde sana verdikleri sözü bozup, hakaret için öldüreceklermiş dedi. Sa’d b.Muaz’ın kabile gayretini tahrik edip harekete geçirdi.
Sad b.Muaz Harise oğullarının halasının oğlunu öldürecekleri habe-rini duyunca silkinip yerinden fırladı. Kızgın ve endişeli bir halde:
-Ey Üseyd! Vallah sende ben tatmin edecek bir şey görmedim. Sen bana gam, keder ve kızgınlıktan başka bir şey getirmemişsin dedi. Son-ra elinde mızrağı olduğu halde Esad b. Zürare ve Musab b. Ümeyr’in bulunduğu yere doğru ilerledi.
O gelirken Esad b. Zürare:
-Vallahi şu gelen Sa’d b. Muaz’dır. O kavminin seyidi ve ulu kişi-sidir. Kendisi sana tabi olursa onlardan iki kişi bile şu din işinde sana muhalefet etmez.
Vallahi Sa’d b. Muaz’ın alnı kızgınlık, gam ve kederle kırışıp, ka-rarmıştır ama imanın nuru yüzünde parlamaktadır dedi.
Sa’d b. Muaz onları kendisine bakıp gülümser, gayet sakin bir halde beklediklerini görünce:
-Vallahi Üseyd beni şu kişilerin kendisine söylediklerini dinlemem için buraya göndermiştir. Başka şey için değil diye düşünmekten ken-dini alamadı. Bu düşünce kızgınlığını daha da artırdı. Sövüp sayarak karşılarına dikildi.
Es’ad b. Zürare’ye:
-Ey Ebu Ümame! Ey halamın oğlu! Vallahi seninle aramızda akra-balık bağları olmasyadı şu yanında oturan adamı elimden kimse kurta-ramazdı. Hoşlanmadığımız, istemediğimiz bir şey evlerimizin içine mi sokacaksınız? Sen şu yabancı, kovulmuş adamı evlermize zayıflarımı-zın inançlrını batıl şeylerle bozması ve onları ona davet etmesi için mi getirdin? Bundan sonra bir daha sizi çevremizde bir şey yaparken gör-meyeyim diyerek çıkıştı.
Mus’ab b. Ümeyr gayet sakin:
-Ey kavminin ulusu ve sözü dinlenen kişisi! Sen iyiyle kötüyü, gü-zelle çirkin ayıracak bir durumdasın. Sen bizi buradan çıkrmadan önce biraz oturup söyleyeceklerimi dinlesen, beğenirsen kabul etsen; be-ğenmezsen, hoşuna gitmezse dinlemekten yüz çevirsen olmaz mı? De-di.
Sa’d b.Muaz:
-Ey yabancı! Vallahi yerinde bir söz söyledin. Nihayet ben iyiyle kötüyü, güzelle çirkini yerinde ayırabilen bir kişiyim. Şu dediklerinden sonra seni dinlememek zulüm ve akılsızlık olur dedi ve mızrağını yere saplayıp, yanlarına oturdu.
Musasb b.Ümeyr ona İslamiyeti anlattı Kuran-ı Kerim okudu. Zuhruf suresi okunurken Sa’d b. Muaz’ın yüzü değişmeye başladı. Şanı yüce Allah bu surenin ayetlerinde şöyle buyuruyordu.
“-Ha Mim! Hidayet yolunu apaçık gösteren şu Kitaba yemin ederim ki gerçekten biz Onu anlamını anlayasınız diye Arapça bir Kuran yap-tık.
Şğphesiz ki Kuran nezdimizdeki Ana Kitabda yazılı ve sabit çok yüce, çok hikmetli bir kitaptır.
Siz haddi aşan bir kavimsiniz diye Kuran’ı indirmeden sizden uzak-laştıralım mı? Sizi o Nurdan mahrum mu edelim?
Halbuki biz sizden önceki ümmetler içinde nice peygamberler gön-dermiştik.
O ümmetlerde kendilerine gönderilen peygamberlerle alay etmiş-lerdi.
Biz kuvvetçe çok daha çetin olan ümmetleri yok ettik.
Öncekilerin misalleri nice ayetlerimizde geçmektedir.
Artık akıllanmaz mısınız?” (Zuhruf 1-
Mus’ab b. Ümeyr Kuran okudukça Sa’d b. Muaz’ın yüzündeki ifa-de değişti, imanın nuru yüzüne gelip oturdu.
Kuran’ın okunması bitince Sa’d b. Muaz:
-Vallahi ben şimdiye kadar hiç bilmediğim, hiç duymadığım bir şeyi dinlemiş bulunuyorum. Vallahi bu sözler insan gırtlağından çıkmış değildir. Göklerin üzerinden semaların en yücelerinden gelmiş gibidir dedikten sonra:
-Siz Müslüman olduğunuz, bu dine girdiğiniz zaman ne yaparsınız? Diye sordu.
Es’ad b. Zürare ile Mus’ab b. Ümeyr!
-Ey Sa’d! Bu dine grmek istediğin zaman önce gusl eder, temizle-nirsin. Alt üstlü elbiseni temizlersin. Hak şahadetle şahadet getirdikten sonra şki rekât namaz kılarsın dediler.
Sad b.Muaz kalkıp gusl etti. Altlı üstlü elbiselerini temizledi Hak şahadetle şahadet getirdikten sonra iki rekat namaz kıldı. Sonra mızra-ğını eline aldı. Yanında Üzeyd b. Hudayr’da olduğu halde kavmine doğru gitti.
Kavmi onu gelirken görünce:
-Allah’a (c.c) yemin ederiz ki Sa’d yanınızdan ayrıldığı geri dön-memektedir. Onun gelişi gidişinden başka bir yüz iledir dediler.
Sa’d b. Muaz yanlarına varıp durdu. Sonra da:
-Ey Abdüleşhel oğulları! Benim aranızdaki işimi, gidişimi nasıl bilirsiniz? Diye sordu.
Abdüleşhel oğullarıda:
-Ey Sa’d! Sen bizim seyidimiz, ulu kişimiz, görüşçe en üstünümüz, yönetici olarakta en uğurlu olanızmızsın. Biz senden şimdiye kadar hep hayır gördük, hiç şer görmedik dediler.
Bunun üzerine Sa’d b. Muaz:
-Ey Abdüleşhel oğulları! Bilinizki sizler Allah ve Resulüne iman edinceye kadar sizin erkek ve kadınlarınızla konuşmak bana haramdır. Sizler iman edinceye kadar ben sizden değilim dedi.
O gün akama kadar Abdüleşhel oğullarından iman etmeyen tek kişi dahi kalmadı. Abdüleşhel oğullarının evi erkekleri ve kadınlarının top-luca Müslüman oldukları ilk ensar evi oldu.
Sa’d b. Muaz Mus’ab b. Ümeyr ile Es’ad b. Zürare’yi kendi evine götürdü. İslamı yaymaya devam ettirdi. Bunun için elinden geleni yap-tı.
Bedir savaşının öncesinde peygambermiz müşriklerle savaşma ko-nusunda ensarın görüşlerini öğrenmek istediği zaman Sad b. Muaz:
-Ya Resulallah! Zannederim ki bizi murat etmektesiniz diye sor-muş;
Peygamberimizde:
-Evet buyurunca Sa’d b Muaz:
Ya Resulallah! Biz Sana inandık. Allah’a iman ile Seni ve getirdiklerni tasdik ettik. Bu tasdikimiz Allah’tan bize getirdiği şeylerin hak ve gerçek olduğuna şahadet iledir. Dinlemek ve itaat etmek üzere Sana ve Allaha kesin sözler verdik.
Ya Resulallah! Sen nasıl istiyorsan öyle yap. Her ne olursa olsun biz seninle brlikteyiz. Seni hak dinle peygamber gönderen Allah’a ant olsun ki sen bize şu denizi gösterir, ona dalarsan bizde muhakkak senininle birlikte dalarız. Bizden tek kişi dahi geri kalmaz. Biz senin yarın bizi düşmanımızla karşılaştırmandan da hoşnutsuzluk gösterme-yiz.
Savaşta direnmek güçlüklere göğüs germek karşılaşmalarda sadakat gösterme bizim şiarımızdır.
Umulur ki Allah senin gözünü bizimle aydın eder, seni sevindirir. Sen bizi Allah’ın (c.c) bereketiyle hareket ettir demiş, bu sözleriyle peygamberimizi sevindirmişti.
Ensardan üç zat vardı ki fazilet yönünden ensar içinde hiç kmse onlardan üstün sayılmazdı. Bunların üçü de Abdüşeşhel oğullarından olup:
Sad b. Muaz
Üseyd b. Hudayr
Abbadb. Bişr’dir denilirdi.
Sa’d b. Muaz Bedir savaşında Evsîlerin bayrağını taşıdı. Uhud sa-vaşına katıldı. Müslümanlar bozguna uğradıkları zaman yerinde sebat edip savaş meydanından ayrılmadı.
Katıldığı Hendek savaşında kolundan ağır bir şekilde okla yaralan-dı. Hakem sıfatıyla Benî Kurayza Yahudileri hakkında karar verdi.
Mescid-i Nebevî’de kurulan çadırda tedavi olurken yarası deşildi. Bu nedenle şehiden vefat ettiğinde henüz otuz yedi yaşındaydı.
Sad b.Muaz’ın cesedi peygamberimizin huzurunda önce su ile, son-ra su ve sidr ile, daha sonra da su ve kâfur ile yıkandı. Üç parça kefene sarıldı. Peygamberimiz cenazesinin önünde yürüdü. Cenaze namazını kıldırdı. Defnedilmek üzre Baki mezarlığına götürüldü.
Kabre konulunca peygaberimiz üç kere tesbih etti. Peygamberimi-zin ardından hazır olan Müslümanlar da üç kere tesbih ettiler. Tesbih sesinden baki kabristanı sarsıldı.
Peygamberimiz üç kere tekbir getirdi. Hazır olan Müslümanlarda üç kere tekbir getirdiler. Baki kabristanı tekbir sesiyle tekrar sarsıldı.
Kabir kazılırken içinden misk kokuları gelmeye başladı. Çıkan top-rakta misk kokuyordu.
Sad b. Muaz uzun boylu ak tenli güzel yüzlü büyük gözlü güzel sakallı bir zat-ı muhterem idi.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


============
SELEME B. SELÂME EL ENSARİ (R.A)

Seleme b. Selâme b. Vakş Abdüleşhel oğullarındandır. Annesi Sel-ma bint-i Seleme’dir.
Selemeb. Selâme ikinci Akabe bey’atında bulundu. Uhud, Hendek ve diğer bütün savaşlarda peygamberimizle birlikte katıldı.
Hicretin kırk beşinci yılında yetmiş yaşında olduğu halde Medi-ne’de vefat etti.


Allah (c.c) ondan razı olsun


=====================


ZÜHEYR B. RAFİ’ EL ENSARİ (R.A)



Züheyr b. Rafi’ Adiyy b. Zeyd Malik b. Evs oğullarındandır.
Züheyr b. Rafi’ ikinci Akabe bey’atında bulundu. Uhud ve ondan sonraki bütün savaşlara peygamberimizle birlikte katıldı.


Allah (c.c) ondan razı olsun.


=================



EBU BÜRDE HANİ B. NİYAR EL ENSARİ (R.A)


Ebu Bürde Hani b. Niyar soy olarak Kudâalardandır. Ensardan Berâ b. Azib’in dayısıdır.
Ebu Bürde b.Niyar ikinci Akabe beyatnda bulundu. Bedir Uhud ve diğer savaşlarda peygamberimizle birlikte katıldı. Mekke’nin fethinde Benî Harise’lerin bayraktarlığını yaptı. Ashabın sayılı okçularından birisiydi.
Muaviye b. Ebi Süfyan’ın halifeliği döneminde vefat etmiştir.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

===================



NÜHEYR B. HEYSEM EL ENSARİ (R.A)

Nüheyr b. Heysem Malik b. Evs oğullarındandır.
İkinci Akabe bey’atında bulunmuştur.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

===================


EBU ABDULLAH SA’D B. HAYSEME EL ENSARİ (R.A)

Ebu Abdullah Sa’d b. Hayseme Malik b. Evs oğullarındandır. An-nesi yine Malik b. Evs oğullarından Hind bint-i Evs b. Adiyy’dir.
Künyesi Ebu Abdullah olup Sa’dül’hayr diye anılırdı.
Sad b. Hayseme ikinci Akabe bey’atında bulundu. Seçilen on iki kabile temsilcisinden birisiydi. Hicretten sonra peygamberimiz onu halasının oğlu Ebu Seleme b. Abdülesed ile kardeş yaptı.
Bedir savaşına hem kendisi hem de babası birlikte gitmek istedi ise de peygamberimiz birisinin gitmesini tavsiye buyurmuştu.
Bunun üzerine Hayseme oğlu Sa’d’e:
-Resulllah ikimizden birisinin gitmesini tavsiye ve emir buyurmuş-tur. Bu durumda sen beni kendine tercih et de gazaya ben çıkayım. Sen geri kal da kadınların yanında bulun dedi.
Fakat Sa’d kabul etmedi.
-Ey baba! Başka bir şey olsaydı sen kendime tercih ederdim. Fakat sonuçta cennet olunca ben kendimi kimseye tercih etmem. Ben bu sefe-rimde şehitlik umuyorum deyip kadınların yanında kalmayı yanaşmadı. Bunun üzerine kura çektiler. Kura Sa’de çıktı. Oda peygamberimizle birlikte Bedir savaşına katıldı ve orada şehit oldu.
Allah (c.c) ondan razı olsun.


=================

RİFÂA B. ABDÜLMÜNZİR EL ENSARİ (R.A)

Rifâa b. Abdülmünzir b. Zenber Malik b. Evs oğullarındandır. An-nesi Nesibe bint-i Zeyd’tir.
Rifâa bin Abdülmünzir ikinci Akabe bey’atında on iki kabile tem-silcisinden birisi olarak hazır bulunmuş Behir, Uhud savaşlarına katıl-mış, Uhud savaşında şehit olmuştur.
İçlerinde Hz. Ömer’inde bulunduğu pek çok muhacire ev sahipliği yapmıştı.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

=====================


ABDULLAH B. CÜBEYR EL ENSARİ (R.A)

Abdullah b. Cübeyr b Numan Malik b Evs oğullarındandır. Annesi Abdullah b Gatafan oğullarından bir kadındır.
Abdullah b. Cübeyr ikinci Akabe bey’atında hazır bulunmuş, Bedir ve Uhud savaşlarına katılmıştır. Uhud savaşında peygamberimiz onu Kanat dağında elli okçunun başına kumandan olarak tayin buyurmuştu.
Abdullah b. Cübeyr emrindeki okçuların bozguna uğrayan düşman-dan ganimet toplamak için dağılmalarına bütün çabalarına rağmen en-gel olamamış, kalan on kişinin başında düşman süvari birliğine karşı koymuş; okla, mızrakla çarpışa, çarpışa şehit düşmüş cesedi düşman tarafından kesilip biçilerek kendisinden hınç alınmak istenmiştir.

Allah (c.c) ondan razı olsun.



===============


MA’N B. ADİYY (R.A)


Ma’n b. Adiyy b. Cedd Kudâalardandır. İkinci Akabe bey’atında hazır bulundu. Hicretten sonra peygamberimiz onu Zeyd b. Hattab ile kardeş yaptı.
Bedir, Uhud, Hendek ve diğer bütün savalarda peygamberimizle birlikte katıldı. Hz. Ebu Bekir’in halifeliği döneminde yapılan Yemâme savaşında şehit oldu.
Can verirken:
-Vallahi ben Resulallahtan önce ölmeyi, kendisini sağ iken tasdik ettiğim gibi ölürken de tasdik etmeyi ne kadar arzu ederdim demiştir.
İslamiyet’ten önce Araplar arasında okuma yazma bilenler çok az olduğu halde Ma’n b. Adiyy okuma yazma bilirdi.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

================


EBU EYYÜP EL ENSARİ HALİD B. ZEYD EL ENSARİ (R.A)


Ebu Eyüp el Ensari Halid b. Zeyd b. Küleyb, Malik b. Neccar oğul-larındandır. Annesi Belharis b. Hazrec oğullarından Zehra bint-i Sa’d b. Kays’tır.
Ebu Eyüp Halid b. Zeyd ikinci Akabe bey’atında bulundu. Bedir, Uhud, Hendek ve diğer bütün savaşlara peygamberimizin yanında ka-tıldı.
Hicretten sonra peygamberimiz yedi ay boyunca onun evinde otur-du. Peygamberimiz onu Mus’ab b. Ümeyr ile kardeş yaptı.
Ebu Eyüp el Ensari Yezid b. Muaviye’nin kumandası altında İslam ordusu ile İstanbul’a kadar gitti. Orada hastalandı ve gün güne hastalığı ağırlaştı.
Yezid b. Muaviye ziyaretine gelip kendisine:
-Ey Ebu Eyüp! Bir dileğin var mı? Bana bir vasiyette bulun dedi.
Ebu Eyüp:
-Ey Muaviye’nin oğlu! Evet senden bir isteğim, bir dileğim, sana bir vasiyetim vardır. Fakat bu dileğim bu dünya ile ilgili değildir. Artık bu dünya mallarından malların bana gereği yoktur.
Öldüğüm zaman beni yıkayıp kefenleyiniz. Asker halkada benden selam söyleyiniz. Allah şerik koşmaksızın ölen kişiyi Allah muhakkak cennetlerinden bir cennete koyar buyurduğunu Resulallahtan işittiğimi onlara haber ver.
İşte senden dileğim:
Cesedimi Rum toprakları içinde elden geldiği kadar uzaklara götür-sünler. Cenazemi düşman toprağı içinde gücün yettiği giriş yapabildiği yere kadar taşı ve daha ilerisine götürmek mümkün olmadığı anda da beni bulunduğun yere göm ve dön. Çünkü Allah’a hiç bir şeyi şerik koşmaksızın ölen kişi cennete girer, Kostantiniyye şehri surlarının dibi-ne Salih bir kişi gömülecektir buyurduğunu Resullahtan işittim. O kişi-nin ben olacağımı umarım dedi.
Ebu Eyüp El Ensarî hicretin ellinci yılında vefat etti. Müslümanlar Yezid b. Muaviye’nin emriyle yıkayıp kefenlediler, cenaze namazını kıldılar. Askerler onu vasiyeti uyarınca yapılmasını istediği şeyleri yap-tılar. Tabutu ortalarına alıp çarpışa, çarpışa ileriye doğru götürmeye çalıştılar.
Rum kayseri İslam askerleri tarafından bir tabutun taşındığını onun etrafında çarpışıldığını görünce bunun nedenni Yezid’e sordu.
Yezid’te:
-Tabutunu taşıdığımız kişi peygamberimizin ashabındandır. Cena-zesini ülken içinde mümkün olduğu kadar uzaklara götürülüp gömül-mesini vasiyet etmiştir. Bizde onun bu vasiyetini yerine getirmek için savaşmaktayız. Ya onun vasiyetini yerine getireceğiz ya da Allah (c.c) yolunda canlarımızı feda edeceğiz dedi.
Kayser gelen bu yanıta şaşırarak:
-Ey Yezid! Vallahi bu çok acayip bir şeydir. Halk sana ve senin babana nasıl dâhilik yakıştırmış bilemem. O seni tutup buralara kadar gönderiyor. Sende peygamberimizin bir sahabisini topraklarımıza gömmeye kalkıyorsun. Halbuki sen dönüp gidince biz onu mezarından çıkaracak köpeklere yem edeceğiz diye haber gönderdi.
Gelen bu haber Yezid’i çok kızdırdı.
-Vallahi ben size söyleyeceğim bir sözü kulaklarınıza küpe olacak derecede ulaştırmadıkça Onu ülkenize tevdi etme niyetinde bulunma-dım. Size söyleyeceğim söz şudur. Ey Kayser ve yanında bulunanlar! Eğer onun kabrini açtığınızı veya cesedine bir şey yaptığınızı işitecek olursam bende Arap ülkesinde öldürülmedik Hıristiyan, yıkmadık kilise bırakırsam bu ölüye ikramıma sebep olan Zatı (peygamberimi) inkâr etmiş olayım dedi.
Bunun üzerine kayser:
-Ey Yezid! Vallahi baban seni benden daha iyi tanıyormuş. Ülkeme tevdi edeceğin şu Zata gereken hürmet gösterilecektir. Bende onun kab-rine elimden geldiği kadar koruyacağıma Mesih hakkı için söz veriyo-rum diye haber gönderdi.
Kayserle Yezid arasındaki bu haberleşmelerden haberdar olmayan bazı Rumlar Yezid için:
-Vallahi şu Yezid ne ahmak bir adammış. Peygamberinin sahabilerinden birinin cesedini memleketimize gömmek istiyor. O memleketimizden çıkıp gittikten sonra biz onun kabrini açar, kemikle-rini yakarız. O bundan nasıl emin olabilir k dediler ve aralarında gülüş-tüler.
Yezid onların bu sözlerini haber alınca Rumlara:
-Eğer siz şu dedikleriniz yapacak olursanız bizde Arap ülkesindeki bütün kiliseleri yıkar Hıristiyanların kabirlerini açar, kemiklerini yaka-rız diye yemin etti.
Yezidin bu yemini Rumları fena halde korkuttu. Hemen haber gön-dererek:
-Biz peygamberimizin sahabisini ülkemize gelmiş bir konuk gibi ağırlayacağız. Ona gereken saygıyı göstermekte kusur etmeyeceğiz. Onu elimizden geldiği kadar koruyup kollayacağımıza İsa Mesih adına söz ve ant veririz dediler, dinleri üzerine yemin ettiler.
Yezid b. Muaviye Ebu Eyüp el Ensarinin cenazesini İstanbul suru-nun dibine gömdürdü.
Gömüldüğü gecenin sabahında İstanbul halkı olan Rumlar:
-Ey Arap cemaati! Sizde bu gece her halde önemli bir şey oldu de-diler.
Müslümanlarda:
-Peygamberimizin ashabından olan büyük bir zatın cenazesini si-zinde gördüğünüz gibi şu surun dibine gömmüştük. Vallahi onun kabri biz gittikten sonra açılacak olursa Arap ülkesinde artık hiçbir zaman çan çalınmaz, bizde hiçbir Hıristiyan memleketi kalmaz dediler.
Araplardan gelen bu tehdit Rumları çok fena korkuttu. Hemen ha-ber göndererek:
-Vallahi bizlerde şu peygamberinizin sahabisini azizlerimizden bir aziz bilir, onu elimizden geldiği kadar korur ve gözetiriz dediler.
Müslğmanlar çekildikten sonra Ebu Eyüp El Ensari’nin kabri üzeri-ne bir kubbe yaptılar. Bu kabir sık sık ziyaret edilir içinde kandiller yakılırdı.
Rumlar bu mübarek kabri sık sık, ziyaret ettikleri gibi bozulan yıkı-lan yerlerini düzeltir tamir ederlerdi. Büyğk bir saygı göstgerirler Onun vasitasıyla Allahtan sağlık ve şifa dilerlerdi.
Onun kabrinin civarında yapılan yağmur duaları muhakkak kabul olunurdu. Rumlar bu dualardan sonra bol ve bereketli yağmurlara ka-vuşurlardı.
Haçlı seferleri sırasında İstanbul gelen haçlı sürüleri tarafından ta-lan edildi. Bu ara Ebu Eyüp el Ensari’nin kabri de yıkılıp, yok oldu.
İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet İstanbul’da gömü-lü olduğunu bildiği Ebu Eyüp el Ensari’nin mezarının bulunup gün yüzüne çıkarılmasını arzu etti. Büyük velilerden Ak Şemsettin Mu-hammed b. Hamza tarafından yeri keşfedilip ortaya çıkarıldı.
Ebu Eyüp el Ensari Hayber savaşı dönüşünde kendisine bir şey söy-lenmediği halde uyumayıp peygamberimizin çadırının çevresinde saba-ha kadar nöbet tutmuştu.
Bunu öğrenen peygamberimiz:
-Ey Allah’ım Ben koruyarak gecelediği gibi Sende Ebu Eyüb’ü koru diye dua etmişti.

Allah (c.c) ondan razı osun.

==============

MUAVVİZ B. HARİS EL ENSARİ (R.A)

Muavviz b. Haris b. Rifaa b. Haris Malik b. Neccar oğullarındandır.
Muavviz b. Haris ikinci Akabe bey’atında bulundu. Bedir savaşında Ebu Cehil tarafından önce yaralandı sonrada vurulup şehit edilmiştir.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


==============


MUHRİZ B. NADLE (R.A)


Hicretten sonra peygamberimiz onu Umare b. Hazm el Ensari ile kardeş yapmıştı. Allah (c.c) yolunda hicret eden Müslümanlardandı.

Allah (c.c) ondan razı olsun

===============

UMÂRE B. HAZM EL ENSARİ (R.A)

Umâre b. Hazm b. Zeyd Malik b. Neccar oğullarındandır. Annesi Hâlide bint-i Ebi Enes b. Sinan’dır.
Umare b. Hazm iknci Akabe bey’atında hazır bulunmuş hicretten sonra peygamberimiz onu Muhriz b. Nadle ile kardeş yapmıştı.
Umare b. Hazm Bedir, Uhud, Hendek ve diğer savaşlarda peygam-berimizin yanında yer aldı. Mekke’nin fethinde Mâlik b. Neccar oğulla-rının bayrağını taşıma şerefine ulaştı. Hz. Ebu Bekir zamanında yapılan Yemâme savaşında şehit oldu.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

===============


SEHL B. ATİK EL ENSARİ (R.A)


Sehl b Atik b. Numan, Malik b Neccar oğullarındandır.
Sehl b. Atik ikinci Akabe bey’atında bulundu ve Bedir savaşına peygamberimizin yanında katılmış Hz. Osman’ın halifeliği döneminde vefat etmiştir.


Allah (c.c) ondan razı olsun.

=================

EVS B. SABİT EL ENSARİ (R.A)


Evs b. Sabit b. Münzir Malik b. Neccar oğullarındandır. Annesi Suhta bint-i Harise’dir.
Evs b. Sabit peygamberimizin şairlerinden Hassan b. Sabit’in kar-deşidir.
Evs b. Sabit ikinci Akabe bey’atında hazır bulundu. Hicretten sonra peygamberimizi onu Hz. Osman b. Affan ile kardeş yaptı.
Evs b. Sabit Bedir ve Uhud savaşlarına katıldı. Uhud savaşında şehit oldu.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

====================


EBU TALHA ZEYD B. SEHL EL ENSARİ (R.A)


Ebu Talha Zeyd b. Sehl Malik b Neccar oğullarındandır. Annesi yine Necar oğullarından Ubâde bint-i Malik’tir.
Enes b. Malik’in üvey babasıdır.
Ebu Talha ikinci Akabe bey’atında bulundu. Bedir, Uhud, Hendek ve diğer bütün savalara peygamberimizin yanında katıldı.
Kendisi ashabın sayılı okçularındandı.
Ebu Talha Uhud savaşında ok çantasını peygamberimizin önüne sermiş, kâh ok, kâh nara atmaktaydı. Onu bu halde gören peygamberi-mizde:
-Ebu Talha’nın sesi orduda kırk kişiden, yüz kişiden daha hayırlı ve daha yararlıdır buyurmaktaydı.
Ebu Talha Uhud günü ok çantasında bulunan elli oku birer, birer atarak sonunda tüketti. O ok attıkça peygamberimiz onun başı ile omuzları arasından okların düştükleri yere bakmaktaydı.
Bunu gören Ebu Talha:
-Ya Resulallah! Anam babam sana feda olsun. Sakın böyle yüksel-me! Belki sana müşriklerin oklarından biri değer. Benim göğsüm senin göğsüne siper ve fedadır derdi.
Ebu Talha ok yayını çok sert çeken bir kişi idi. Uhud günü ok ata, ata üç yay kırmıştı. Peygamberimiz yanlarından ok çantası geçen kimi görse hemen:
-Ok çantanı Ebu Talha’ya boşalt buyuruyordu.
Ebu Talha çantasından ve diğerlerinden kalan son oku da attıktan sonra:
-Ya Resulallah! Gördüğün gibi okum bitmiştir. Sen bizleri geri dur-durma ya Resulllah! Allah beni sana feda etsin dedi.
Peygamberimiz yerden bir ağaç dalı alıp:
-Ya Ebu Talha! Sen şu dal parçasını iyi bir ok alarak at buyurdu.
Ebu Talha uzatılan dal parçasını iyi bir ok niyetiyle attı. O dal par-çası bir mucize olarak iyi bir oka dönüştü ve bir müşriği vurup öldürdü.
Oklar bitince:
-Ya Resulallah! Şu vücudum vücuduna bir siperdir dedi.
Ebu Talha yıl orucu tutar ve bu orucunu devam eder dururdu.
Veda haccında peygamberimizin saçlarından bir tutam kapıp alan ve saklayanların ilki idi.
Ebu Talha hicretin otuz dördüncü yılında Medine’de vefat etti. Ce-naze namazını Hz. Osman kıldırdı. Vefat ettiğinde yetmiş yaşında idi.
Ebu Talha orta boylu, esmer tenli, gür sesli, güçlü kuvvetli bir Zat idi. Ağaran saçlarını boyayıp değiştirmezdi.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


====================


KAYS B. EBİ SA’SAA (AMR) EL ENSARİ (R.A)

Kays b. Ebi Sa’saa (Amr) b. Zeyd Mazin b. Neccar oğullarındandır. Annesi yine Mazinb. Neccar oğullarından Şeybe bint-i Asım’dır.
Kays b. Ebi Sa’saa (Amr) b. Zeyd kinci Akabe beytında hazır bu-lunmuş Bedir ve Uhud savaşlarına katılmıştır.
Peygamberimiz onu Bedir savaşına giderken yaya askerlere çavuş yapmıştı.
Kays b. Ebi Sa’saa (Amr) b. Zeyd Kuran okumayı çok severdi. Bir gün peygamberimize:
-Ya Resulallah! Kuran’ı kaç günde bir okuyup hatmedeyim diye sordu.
Peygamberimizde:
-On beş gecede buyurdu.
Kays b. Ebi Sa’saa (Amr) b. Zeyd’e bu süre çok uzun geldi. Yine peygamberimize:
-Ya Resulallah! Ben Kuran’ı söylediğin zamandan daha kısa sürede hatmedebilirim. Ben kendimde bu gücü buluyorum dedi.
Peygamberimiz ses çıkarmayınca bildiği gibi okumaya, hatmetme-ye başladı. Fakat zamanla gözleri zayıfladı. Kuran’ı ancak on beş gün-de bir hatmetmeye baladı. O zaman peygamberimizin buyurduğuna uymadığı için pişman olarak:
-Keşke Resulallahın o gün verdiği ruhsatı kabul edeydim demekten kendini alamadı.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

===============


AMR B. GAZİYYE EL ENSARİ (R.A)

Amr b. Gaziye b. Amr, Mazin b. Neccar oğullarındandır.
Amr b. Gaziye ikinci Akabe bey’atında hazır bulundu. Bedir sava-şına katıldı.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

==================


SAD B. REBİ’ B. AMR EL ENSARİ (R.A)

Sad b. Rebi’ b.Amr, Haris b. Hazrec oğullarındandır. Annesi yine Haris b. Hazrec oğullarından Hüzeyle bint-i İnebe’dir.
Cahiliye döneminde Araplar arasında okuma yazma bilenler pek az bulunurken Sad b. Rebi’ okur yazardı.
İkinci Akabe bey’atında hazır bulunmuş ve kabile temsilcisi seçil-miştir.
Peygambermiz onu hicretten sonra Abdurrahman b. Avf ile kardeş yapmıştı.
Sa’d b. Rebi’ Bedir ve Uhud savaşlarına katıldı ve Uhud savaşında şehit oldu.
Uhud’ta yaralanıp yere serildiği zaman yanında bulunan Übey b. Ka’b’a:
-Ey Übey! Benden Resulallaha selam söyle ve haber ver ki ben ar-tık on iki yerimden yaralanmış ve ölmek üzere bulunuyorum. Ölüm halindeyken Sa’d b. Rebi’ Sana; Ümmetlerini doğru yola kılavuzlayan peygamberlerin alacakları mükâfatların en hayırlısı ve en üstünü ile Allah seni bizden dolayı mükâfatlandırsın diyor de.
Kavmin ensara da şunu haber ver. Sa’d b.Rebi’ size; Allah Aliah! Sizler Akabe gecesinde Resulalahı koruma taahhüdünde bulunmamış mı idiniz? Eğer kendilerinden bir tek kişi sağ kalırda Resulallah aleyhisselam şehit olursa Allah katında kendileri için ileri sürülebilecek hiç bir özür bulunmayacaktır diyor de dedi.
Çok geçmeden de şehit olarak vefat etti. Amca oğlusu Harice b. Zeyd ile aynı kabre gömüldü.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

=====================


HARİCE B. ZEYD EL ENSARİ (R.A)

Harice b. Zeyd B. Ebi Züheyr Hazrec b. Haris oğullarındandır. An-nesi Seyyide bint-i Amir’dir.
Harice b. Zeyd. Sa’d b.Rebi’nin amca oğlusudur.
Harice b. Zeyd ikinci Akabe bey’atında bulundu. Hicretten sonra peygamberimiz onu Hz. Ebu Bekir ile kardeş yaptı. Hz. Ebu Bekir aynı zamanda Harice b. Zeyd’in kızı Habibe ile evlenerek ona damat olmuş-tur.
Hacre b. Zeyd Bedir ve Uhud savaşlarına katıldı. Uhud savaşında şehit oldu. Sa’d b Rebi’ ile aynı kabre gömüldü.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

=====================


ABDULLAH B. REVÂHA EL ENSARİ (R.A)

Abdullah b. Revâha b. Sa’lebe Haris b Hazrec oğullarındandır.
Annesi Kebşe bint-i Vakit b. Amr’dır.
Abdullah b. Revâha iyi bir şairdi. Cahiliye devrinde Arplar arasın-dan yazı yazan pek az bulunurken o yazı yazardı.
Abdullah b. Revâha ikinci Akabe bey’atında hazır bulunmuş ve kabile temsilcisi seçilmişti.
Kendisi Fetih ve ondan sonrakiler hariç bütün savaşlarda peygam-berimizin yanında katıldı.
Peygamberimizin emri ile Mu’te savaşında Hz. Cafer’den sonra kumandayı ele aldı ve şehit oldu.
Abdullah b. Revâha Hz. Cafer’in şahadetiyle sancak kendisine veri-lince atın üzerinde düşmana doğru ilerlemiş atından inip çarpışmak isteyince bir an tereddüt geçirmiş, bu tereddütleriyle kendi kendini kı-namış ve şöyle söylemiştir.
-Ey Nefsim! Yemin ederim ki sen bu gün bulunduğun mutlaka ine-ceksin.
Ya kendiliğinden inersin ya da zorla indiririm.
Müslümanlar toplanmış da bağrışıyorlar duymuyor musun? Kimi-ler istircâ getirip bizler Allah’ın kullarıyız ve Ona dönücüleriz diyorlar.
Sen hâlâ bir tereddüdün ardında duruyorsun.
Ey nefsim! Sana ne oluyor ki ben seni vaat edilmiş cennetten hoş-lanmaz görüyorum.
Şu dünyadaki sükunetli yıllarında uzamışta uzamıştır.
Eskimiş bir su tulumunun içinde bir damla sudan başka nesin ki?
Ey nefis şunu iyi bil ki!
Şimdi öldürülmezsen er geç öldürüleceksin.
Zilletle yaşamaktansa şerefiyle ölmek daha güzel değil mi?
Ölümün ateşi gelip sana çatmış bulunuyor,
Arzu etmediğin şey sana şimdi verilmiştir.
Senden önceki iki kişi (Zeyd. Harise ile Hz. Cafer b. Ebu Talib) sana güzel örmek değil mi?
Onların gittiği yoldan gider isen doğru bir iş yapmış olursun.
Gecikirsen bedbahtlardan birisindir.
Ey nefis söyle bana! Şehit olmaktan sen sakındıran hangi şeylerdir?
Eğer çekintin güzel karımdan ayrı kalıp, ondan mahrum olmaktansa bil ki ben onu üç talakla boşadım.
Çekinti neden kölelerinden ayrı kalmaktansa onlar zaten azat edil-miş hür insanlardır.
Eğer çekintin savaştan savaşa koşmak nedeniyle bakımsız bir hale gelmiş bağımdan bostanımdan ayrılmak nedeniyle ise bilki onlar da Resulallaha bağışlanmış, Ona bırakımlı bulunuyor.
Artık seni bu dünya da tutan tek bir bağ dahi kalmadı.
Artık ne duruyorsun? Dedi.
Abdullah b. Revâha üç günden beri ağzına bir lokma bir şey koy-mamıştı.
Düşmanla çarpıp döndükten sonra amcasının oğlu ona üzerinde bir parça et bulunan bir kemik uzatarak:
-Al bunu ye de biraz olsun güçlen dedi.
Abdullah b. Revâha etin ucundan birazcık ısırmıştı ki Müslümanla-rın bulunduğu köşede bir kargaşa koptu ve bozulma oldu.
Abdullah b. Revâha yine kendi kendine kınayarak:
-Ey Revaha’nın oğlu! Yazıklar olsun sana. Sen hâlâ bu dünyada yiyip içmekle uğraşmaktasın dedi. Elindeki etli kemiği atarak düşman üzerine saldırdı. Önce bir düşman mızrağıyla yaralandı. Sonrada iki saf arasında yıkıldı kaldı. Arkadaşlarına:
-Ey Müslümanlar! Kardeşinizin cesedini koruyunuz diye bağırdı. Sonra şehit olarak can verdi.
Abdullah b. Revaha oruç tutmayı, namaz kılmayı çok severdi.
En sıcak günlerde yapılan seferlerde hararetin şiddetinden eller baş-lara konulduğu sıralarda peygamberimizle Abdulah b. Revâha’dan baş-ka oruçlu bulunmazdı.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


==================



tersinim
(şimdiye kadar 22 posta)
22.08.2010 16:09 (UTC)[alıntı yap]

Müslüman oluş sıralarına göre
İLK MÜSLÜMANLAR-13


BEŞİR B. SA’D EL ENSÂRİ (R.A)

Beşir b. Sa’d b. Salebe haris b. Hazrec oğullarındandır. Annesi Enise bint-i Halife b. Adiyy’dir.
Cahiliye döneminde yazı yazan pek az bulunurken Beşir b. Sa’d yazı yazardı.
Beir b. Sad ikinci Akabe bey’atında bulunmuş; Bedir Uhud, Hen-dek ve diğer bütün savaşlara katılmıştır.
Peygamberimizin vefatından sonra çıkan karmaşa içinde Hz Ebu Bekir’e ilk bey’at eden Beşir b. Sa’d idi.
Beşir b. Sad Hz. Ebu Bekir döneminde yapılan Aynet’temr savaşın-da şehit olmuştur.

Allah (c.c) ondan razı olsun.




=================

ZİYAD B. LEBİD EL ENSÂRİ (R.A)


Ziyad b. Lebid b. Salebe, Ümeyye b. Beyâza oğullarındandır. An-nesi Amre bint-i Ubeyd b. Matruf’tur.
Ziyad b. Lebid ikinci Akabe bey’atında hazır bulundu. Bedir, Uhud, Hendek ve diğer bütün savaşlara katıldı. Muaviye b. Ebu Süfyan dö-neminde vefat etti.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


===================


FERVE B. AMR EL ENSARİ (R.A)

Ferve b. Amr b. Vedka Beyâza oğullarındandır. Annesi Rahime bint-i Nasi’ b. Zeyd’tir.
Ferve b. Amr ikinci Akabe bey’atında hazır bulundu. Bedir, Uhud, Hendek ve diğer bütün savaşlara katıldı.
Kendisi son derece güvenilir bir kişi olduğundan peygamberimiz onu Hayber ganimet malları üzerine memur etmiştir.
Peygamberimiz Medine ürünlerinin takdir ve tahmin işlerinde onu görevlendirirdi.
Ferve b. Amr yaptığı tahminlerde hiç şaşırmaz, daima isabet ederdi.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

=================



HALİD B. KAYS EL ENSARİ (R.A)

Halid b. Kays b. Malik Beyâza oğullarındandır. Annesi Selma bint- Harise’dir.
Halid b.Kays ikinci Akabe bey’atında bulunan ensardandır.
Bedir ve Uhud savaşlarına katılmıştır.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


=====================


ABBÂD B. KAYS EL ENSARİ (R.A)


Abbad b. Kays b. Amr, Zurayk oğullarındandır. Annesi Havle bint-i Bişr’dir.

Abbad b. Kays ikinci Akabe bey’atında hazır bulunan ensardan olup Bedir ve Uhud savaşlarına katılmıştır.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


===============

EBU HALİD HARİS B KAYS EL ENSARİ (R.A)

Haris b. Kays b. Halid, Zurayk oğullarındandır. Annesi Kebşe bint-i Fake b. Zeyd’tir.
Haris b. Kays’ın künyesi Ebu Halid’tir.
Haris b Kays ikinci Akabe bey’atında hazır bulundu. Bedir, Uhud, Hendek ve diğer bütün savaşlarda hazır bulundu.
Yemame savaşında aldı yaradan kurtulamayarak Hz. Ömer devrin-de vefat etti. Bu nedenle Yemâme şehitlerinden sayılmıştır.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

=============



BERÂ B. MA’RUR EL ENSARİ (R.A)

Berâ b. Ma’rur b. Sahr, Selime oğullarındandır. Annesi Rebâb bint-i Numan’dır.
Berâ b. Ma’rur Selime oğullarının ulusu ve seyidi idi.
Berâ b. Ma’rur ikinci Akabe bey’atında on iki kabile temsilcisinden birisi olarak hazır bulunmuş, bey’at kapanış konuşmasında:
-Hamd olsun Allah’a ki bize Muhammed aleyhisselam ile ve Onun Allah’tan getirdikleri ile ikramda bulundu.
Bizler İslamiyet’e davet olunanların ahiri ve bu daveti kabullenen-lerin ise ilki olup yüce Allah’ın davetine icap et ettik. Dinledik ve itaat ettik.
Ey Evs ve Hazrec cemaati! Allah sizleri dini ile şereflendirmiş bulu-nuyor. Onun müjdesi olarak dinlemek boyun eğmek ve yardımlaşmak yolunu tutunuz. Allah’a ve Allah’ın resulüne boyun eğiniz demişti.
Peygamberimizle buluşmak üzere Mekke’ye giderken yolda herkes Kudüs’e doğru yönelerek namaz kılarken Berâ b. Ma’rur namazını Kâ-be’ye yönelip kılmıştı.
Berâ b. Ma’rur bey’attan sonra hac mevsimi girince yanına gelece-ğine peygamberimizde vaat etmişti. Fakat bu nasip olmadı.
Berâ b. Ma’rur hicretten bir ay önce Safer ayında vefat etti. Ölüm döşeğine düşünce:
-Malımın üçte birini dilediği gibi sarf etmesi için Resulallah’a veri-niz. Ben ona hac mevsiminde yanına geleceğim vaadinde bulunmuş-tum. Görüyorsunuz ki o vaadimi yerine getiremeyeceğim. Kabrimde ben Kâbe’ye doğru yönlendiriniz ki Ona doğru gider gibi olayım diye vasiyet etti. Ailesi tarafından vasiyeti yerine getirildi. Diri ve ölü olarak Kâbe’ye yönelenlerin ilk oldu.
Peygamberimiz Medine’ye teşrif edince yanında ashabı olduğu hal-de Berâ b. Ma’rur’un kabrine gitti. Kabri önüne alarak cenaze namazı kıldı ve kıldırdı. Daha sonra da:
-Allah’ım! Onu yarlığa. Ona rahmet et ve ondan hoşnut ol diye dua etti.
Berâ b. Ma’rur ölü ve diri olarak Kâbe’ye doğru yönelenlerin ilki olduğu gibi peygamberimiz tarafından kabri üzerinde namaz kılınanla-rın da ilki oldu.

Allah (c.c) ondan razı olsun.



=================



BİŞR B. BERÂ B. MA’RUR EL ENSARİ (R.A)


Bişr b. Berâ b. Ma’rur Selime oğullarındandır. Annesi Huleyde bint-i Kays’tır.
Bişr b. Berâ b. Ma’rur, Berâ b. Ma’rur’un oğludur. Peygamberimiz tarafından babasının yerine Selime oğullarının ulusu ve seyidi konu-muna getirilmiştir.
Bişr b. Berâ b. Ma’rur iknci Akabe bey’atında hazır bulundu. Bedir, Uhud, Hendek ve Hayber savaşlarına katıldı. Hayber’de peygamberi-mizle birlikte yediği zehirli davar etinden zehirlenerek şehit oldu.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


====================



SİNAN B. SAYFİ EL ENSARİ (R.A)

Sinan b. Sayfi Selime oğullarından olup Berâ b. Ma’rur’un amca oğludur.
Sinan b. Sayfi’nin annesi Naile bint-i Kays’tır.
Sinan b. Sayfi ikinci Akabe bey’atında hazır bulundu. Bedir ve Uhud savaşlarına katıldı. Uhud savaşında şehit oldu.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

===================





TUFEYL B. NUMAN EL ENSARİ (R.A)

Tufeyl b. Numan b. Hansa’ Selime oğullarındandır. Annesi Hansa’ bint-i Riab’tır. Sinan b. Sayfi’nin amcaoğludur.

Tufeyl b. Numan ikinci Akabe bey’atında hazır bulunmuştur. Bedir, Uhud ve Hendek savaşlarına katıldı. Hendek savaşında şehit oldu.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

==================



MA’KIL B. MÜNZİR EL ENSARİ (R.A)

Ma’kıl b. Münzir b. Serh Selime oğullarındandır. İkinci Akabe bey’atına katılmış ensardan olup Bedir ve Uhud savalarına katıldı.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


====================



YEZİD B. MÜNZİR EL ENSARİ (R.A)


Yezid b. Münzir b. Serh, Selime oğullarından olup Makıl b. Münzir’in kardeşidir.
Yezid b. Münzir ikinci Akabe bey’atında hazır bulunmuş olup Be-dir ve Uhud savaşlarına katılmıştır.
Peygamberimiz onu Amir b. Rebia ile kardeş yapmıştı.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

==================



MES’UD B. YEZİD EL ENSARİ (R.A)

Mes’ud b. Yezid b. Sübey Selime oğullarındandır.
Mes’ud b. Yezid ikinci Akabe bey’atında hazır bulundan ensardan olup bazı kaynaklara göre Bedir savaşına katılmış Hendek savaşında da şehit olmuştur.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

=====================


DAHHÂK B. HARİSE EL ENSARİ (R.A)

Dahhâk b. Harise b. Zeyd Selime oğullarındandır. Annesi Hind bint-i Malik’tir.
Dahhâk b. Harise ikinci Akabe bey’atında hazır bulundu ve Bedir savaşına katıldı.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

====================

YEZİD B. HARAM EL ENSARİ (R.A)

Yezid b. Haram b. Sübey, Selime oğullarındandır. Mes’ud b. Yezid’in amcaoğlusudur.
Yezid b.Haram ikinci Akabe bey’atında bulunmuş bazı kaynaklara göre Bedir savaşına katılmıştır.


Allah (c.c) ondan razı olsun.


=================

EBU ABDULLAH CEBBAR B. SAHR EL ENSARİ (R.A)

Cebbar b. Sahr b. Ümeyye Selime oğullarındandır. Annesi Atike bint-i Hareşe hatundur.
Cebbar b. Sahr’ın künyesi Ebu Abdullah idi.
Cebbar b. Sahr ikinci Akabe bey’atında hazır bulundu. Bedir, Uhud, Hendek ve diğer bütün savaşlara katıldı.
Kendisi çok güvenilir bir zat olduğundan peygamberimiz onu Hayber ve diğer yerlere ürün takdir ve tahmini için gönderirdi.
Cebbar B. Sahr Hz. Osman devrinde hicretin otuzuncu yılında Me-dine’de vefat etti.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

===================


TUFEYL B. MALİK EL ENSARİ (R.A)

Tufeyl b. Malik b. Hansa’ Selime oğullarından olup annesi Esma bint-i Kayn’dır.
Tufeyl b. Malik ikinci Akabe bey’atında bulunmuş ensardan olup Bedir ve Uhud savaşlarına katılmıştır.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

======================


EBU ABDULLAH KÂ’B B. MALİK EL ENSARİ (R.A)

Kâ’b b. Malik b. Ebi Kâ’b Selime oğullarındandır. Annesi Leyla bint-i Zeyd künyesi Ebu Abdullah’tır.
Kâ’b b. Malik ikinci Akabe bey’atında bulunmuş olan ensardan olup İslamiyete şiirleriyle hizmet eden Medineli üç İslam şairlerinden birisi idi.
Bu şairler:
1-Hassan b. Sabit
2-Abdullah b. Revâha
3- Kâ’b b. Malik’tir.
Kâ’b b. Malik Bedir ve Tebük dışındaki bütün savaşlara katıldı. Uhud savaşında on bir yerinden yaralandı. Hicretin ellinci yılında yet-miş yedi yaşında olduğu halde vefat etti.

Allah (c.c) ondan razı olsun.
====================

SÜLEYM B. AMR (AMİR) EL ENSARİ (R.A)

Süleym b. Amr (Amir) b. Hadide, Selime oğullarındandır. Annesi Ümmü Süleym bint-i Amr’dır.
Süleym b. Amr (Amir) ikinci Akabe bey’atında bulunan ensardan olup Bedir ve Uhud savaşlarına katıldı ve Uhud savaşında şehit oldu.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

====================

EBULMÜNZİR YEZİD B. AMR (AMİR) EL ENSARİ (R.A)

Yezid b. Amr (Amir) b Hadide, Selime oğullarındandır. Annesi Ümmü Süleym Zeynep bint-i Amr olup Süleym b. Amr (Amir)’ın anne baba bir kardeşidir. Künyesi Ebulmünzir idi.
Yezid b. Amr ikinci Akabe bey’atında bulundu. Bedir ve Uhud sa-vaşlarına katıldı.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

===================


EBULYESER KÂ’B B. AMR EL ENSARİ (R.A)

Ebulyeser Kâ’b b. Amr b. Abbâd Selime oğullarındandır. Annesi Nüseybe bint-i Kays’tır.
Ebulyeser Kâ’b b. Amr ikinci Akabe bey’atında bulundu. Bedir, Uhud, Hendek ve diğer bütün savaşlarda bulundu.
Hicretin elli beşinci yılında Medine’de vefat etti.
Şişman, kısa boylu, büyük karınlı bir Zat idi.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

=======================



SAYFÎ B. SEVAD EL ENSÂRİ (R.A)

Sayfî b. Sevad b. Abbad Selime oğullarındandır.
Sayf b Sevad ikinci Akabe bey’atında hazır bulunmuş ve Bedir sa-vaşına katılmıştır.


Allah (c.c) ondan razı olsun.

=================

SA’LEBE B. GANEME (ANEME) EL ENSARİ (R.A)

Salebe b. Ganeme (Aneme) b. Adiyy Selime oğullarındandır. Anne-si Cüheyre bint-i Kayn’dır
Salebe b. Ganeme (Aneme) ikinci Akabe bey’atında hazır bulunuş olan ensardan olup Bedir, Uhud, Hendek savaşlarına katılmış, Hendek savaşında şehit olmuştur.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

=====================


AMR B. GANEME(ANEME) EL ENSARİ (R.A)

Amr b. Ganeme (Aneme) b Adiyy, Selime oğullarındandır. Salebe b. Ganeme (Aneme)nin kardeşidir.
Amr b. Ganeme ikinci Akabe bey’atında hazır bulunmuş ensardan olup Bedir savaşına katılmıştır.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

================


ABS B. ÂMİR EL ENSARİ (R.A)

Abs b.Amir b. Adiyy Selime oğullarından olup Salebe b. Ganeme (Aneme) ve Amr b. Ganeme (Aneme) le amca çocuklarıdır. Annesi Ümmülbenin bint-i Züheyr’dir.
Abs b. Amir ikinci Akabe bey’atında hazır bulunmuş olup Bedir ve Uhud savaşlarına katılmıştır.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

==================

EBU YAHYA ABDULLAH B. ÜNEYS EL ENSARİ (R.A)

Abdullah b. Üneys b. Es’ad Selime oğullarındandır. Künyesi Ebu Yahya’dır.
Abdullah b. Üneys ikinci Akabe bey’atında hazır bulunmuş olan ensardan olup Uhud ve ondan sonraki savaşlara katılmıştır.
Abdullah b. Üneys çok becerikli, hareketli bir kişi idi.
Peygamberimiz dayandığı asasını ona verip:
-Ey Yahya’nın babası! Bu kıyamet günü aramızda bir alamettir bu-yurmuş, o da öldüğü zaman bu asayı kefeninin içine konulmasını emir ve tavsiye etmiştir.
Abdullah b. Üneys hicretin elli dördüncü yılında Medine’de vefat etti.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

==================


HALİD B. AMR EL ENSARİ (R.A)

Halid b. Amr b. Adiyy Selime oğullarındandır. İkinci akabe bey’atında hazır bulunmuş ensardan olup bazı kaynaklarda Bedir sava-şına katıldığı rivayet edilmektedir.


Allah (c.c) ondan razı olsun.

==================





EBU CABİR ABDULLAH B. AMR B. HARAM (R.A)


Abdullah b. Amr b. Haram Selime oğullarındandır. Annesi yine Selime oğullarından Rebab bint-i Kays’tır.
Abdullah b. Amr b. Haram’ın künyesi Ebu Cabir’dir.
Abdullah b. Amr b. Haram ikinci Akabe bey’atında hazır bulundu. On iki kabile temsilcisinden birisi olarak seçildi. Bedir ve Uhud savaş-larına katıldı. Uhud savaşında şehit oldu.
Uhud savaşında şehit olduğu zaman yakın dostu olan Amr b. Cemuh ile aynı kabre gömüldüler.
Abdullah b. Amr b.Haram yüzündeki yar nedeniyle şehit olmuştu. Gömüleceği zaman yaralı yüzü üzerinde bulunan eli çekildiğinde yara-sından kan akmaya başladığı, eli yüzüne konulunca kanamanın durduğu görülmüştür.
Kırk altı yıl sonra kabri açıldığında cesedinde en küçük bir değişik-liğin olmadığı görülmüştür.
Bu konuda peygamberimiz:
-Abdullah b. Amr şehit olduğu zaman anı yüce Allah Onu bizzat karşısına alarak onunla konuştu. Ne dilerse kendisine verileceğini söy-ledi. Abdullah b Amr’da tekrar şehit olmak üzere dünyaya geri çevril-mesini diledi. Fakat Cenab-ı Hakkın daha önceden şehitlerin geri gön-derilmeyeceği hakkında hükmü vardı. Bunun üzerine Abdullah b. Amr:
-Öyle ise Ya Rab! Şu durumumu gerimde bulunanlara tebliğ buyur dileğinde bulundu.
Bunun üzerine Cenab-ı Hak:
-Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma!
Onlar Rableri katında diridirler ve rızıklanırlar mealindeki 169uncu ayeti inzal buyurdu.
Abdullah b. Amr b.Haram kızıl benizli, başının en tepesi tüysüz, orta boylu bir Zat idi.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


=====================

EBU ABDULLAH CABİR B. ABDULLAH EL ENSARÎ (R.A)

Cabir b. Abdullah b. Amr b. Haram Selime oğullarındandır. Annesi Nüseybe bint-i Ukbe’dir. Künyesi Ebu Abdullah’tır.
Cabir b.Abdullah ikinci Akabe bey’atında babası Abdullah b. Amr b. Haram ile birlikte hazır bulundu. Bedir ve Uhud savaşları dışında on dokuz savaşa katılmıştır.
Cabir b. Abdullah doksan dört yaşında bulunduğu sıralarda Medi-ne’de vefat etti. Cenaze namazını Medine valisi olan Eban b. Osman kıldırdı.
Cabir b. Abdullah peygamberimize çok yakındı. Bu nedenle kendisi bin beş yüz kırk hadis rivayet etmiştir.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

===============


MUAZ B. AMR B. CEMUH EL ENSARİ (R.A)

Muaz b. Amr b. Cemuh Selime oğullarındandır. Annesi Cabir b. Abdullah’ın halası Hind bint-i Amr b. Haram’dır.
Muaz b. Amr ikinci Akabe bey’atında hazır bulunan ensardan olup Bedir savaşına katılmış, bu savaşta Ebu Cehil bacağından vurup yere düşürmüştür.
Muaz b. Amr Hz. Osman döneminde Medine’de vefat etti.


Allah (c.c) ondan razı olsun.


==============

SABİT B. CIZ’ (SALEBE) EL ENSARİ (R.A)

Sabit b. Cız’ (Salebe) Selime oğullarındandır. Annesi beni Uzrelerden Ünas bint-i Sa’d’tır.
Sabit b. Cız’ (Salebe) ikinci Akabe beyatında hazır bulundu. Bedir, Uhud Hendek ve diğer bütün savalarda katıldı. Taif muhasarasında şe-hit oldu.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

=================

UMEYR B. HARİS EL ENSARİ (R.A)

Umeyr b Haris b. Lebde, Selime oğullarındandır. Annesi Kebşe bint-i Nabi’dir.
Umeyr b.Haris ikinci Akabe beyatında hazır bulundu. Bedir ve Uhud savaşlarına katıldı.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

===================


EBU ŞUBAS HADîC B. SELÂME EL ENSARİ (R.A)

Hadîc b. Selâme b. Evs, Amr b. Furafir oğullarındandır. Künyesi Ebu Şubas’tır.
Hadîc b. Selâme ikinci Akabe bey’atında hazır bulunmuş ensardandır. Uhud savaşından sonraki bütün savaşlara katılmıştır.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

===============


EBU ABDURRAHMAN MUAZ B. CEBEL EL ENSARİ (R.A)


Muaz b. Cebel b. Amr Hazrecîlerdendir. Annesi Hind bint-i Sehl b. Cüheyne’dir. Künyesi Ebu Abdurrahman’dır.
Muaz b. Cebel ikinci Akabe bey’atında hazır bulunmuş ensardandır. Bedir, Uhud, Hendek ve diğer savaşlara katılmıştır.
Ashabın tanınmış alimlerinden birisi idi.
Peygamberimiz onu Yemenin Cened sancağına kadı olarak gönder-di. Oda ora halkının davarlını hallettiği gibi onlara Kuran-ı Kerim ve İslam şeriatını öğretti.
Muaz b. Cebel ashabın helal ve haramlarını en iyi bilenlerinden peygamberimiz devrinde fetva verenlerinden birisi idi.
Onun hakkında Hz. Ömer:
-Kadınlar Muaz b. Cebelin bir benzerini doğurmaktan acizdirler. Eğer Muaz olmasaydı yol gösteren bulunmazdı da Ömer helak olurdu buyurmuştu.
Muaz b. Cebel Hz. Ömer’in halifeliği döneminde hicretin on seki-zinci yılında Amevas veba salgınında otuz dört yaşlarındayken vefat etti.
Muaz b. Cebel peygamberimize yakın olma şerefine erişmiş sahabilerden birisidir. Kendisi yüz elli yedi hadis rivayet etmiştir.
Muaz b. Cebel uzun boylu, ak tenli, büyük gözlü, çatık kaşlı, kıvır-cık güzel saçlı, parlak ve güzel dişli idi.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

====================

AMR B. HARİS EL ENSARİ (R.A)


Amr b. Haris b. Lebde b. Amr Selime oğullarından olup Umeyr b. Haris’in kardeşidir.
Amr b. Haris ikinci Akabe beyatında hazır bulunmuş olan ensardandır.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

=================

EBUL VELİD RİFÂA B. AMR EL ENSARİ (R.A)

Rifâa b. Amr b. Zeyd, Malik b. Salim oğullarındandır. Künyesi Ebulvelid’tir.
Rifâa b. Amr ikinci Akabe bey’atında hazır bulunmuş olup Bedir ve Uhud savaşlarına katılmış ve Uhud savaşında şehit olmuştur.


Allah (c.c) ondan razı olsun.

================


UKBE B. VEHB EL ENSARİ (R.A)


Ukbe b. Vehb b. Kelede Mudar’lardandır. İkinci Akabe bey’atında hazır bulundu.
Bazı kaynaklar Onun birinci Akabe bey’atında da hazır bulunduğu-nu kaydederler.
Ukbe b. Vehb Bedir ve Uhud savaşlarına katılmıştır.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

===================

EBU SABİT SA’D B. UBÂDE EL ENSARİ (R.A)


Sa’d b. Ubâde b. Düleym Hazrec oğullarındandır. Annesi Amret’el’Salise bint-i Mes’ud’tur. KÜnyesi Ebu Sabit’tir.
Araplar arasnda yazı yazan pek az bulunurken Sa’d b Ubâde yazı yazardı. İyi yüzme bilir, iyi ok atardı. Bu nedenle kamillerdendi.
Sa’d b Ubâde çok cömert bir aileye mensuptu. Kendisi de çok cö-mert bir insandı.
Sa’d b Ubâde’nin dedesi Düleym köşklerinden bir köşkün üzerin-den:
-Ey Ahali! Et, yağ isteyen Düleym b. Harise’nin köşküne gelsin diye nida ettirir; isteyene et, isteyene yağ dağıtırdı.
Düleym her sene Menat putuna on deve kurban ederdi.
Düleym ölünce oğlu Ubade halka aynı şekilde nida ettirdi, isteyene et, isteyene yağ dağıttırdı. Müslman oluncaya kadar Menat putu adına her sene on deve kurban etmeye devam etti.
Bu dededen oğula, oğuldan toruna devam edip gitti. Ubâde’nin oğlu Sa’d da dedesi ve babası gibi çok cömert bir kişi idi.
Sa’d b. Ubâde hicretten sonra peygamberimize her gece bir çanak içinde etle veya sütle veya sirkeli zeytın yağı ile yapılmış tirit yemeği gönderirdi. Bazı geceler ashab-ı suffadan seksen yoksulu evine götürüp doyurduğu da olurdu.
Sa’d b. Ubâde ikinci Akabe beyatında on iki kabile temsilcisinden birisi olarak hazır bulunmuş olan ensardan olup başta Uhud ve Hendek olmak üzere bütün savaşlara katılmıştır.
Peygamberimizin vefatından sonra Hz. Ebu Bekir’e rakip olarak beyat etmeyip Şama hicret etmiş, Hz. Ömer’in halifeliği sırasında Hav-ran’da vefat etmiştir.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

=================

MÜNZİR B. AMR EL ENSARİ (R.A)

Münzir b.Amr b. Huneys Hazrec oğullarındandır. Annesi Selime oğullarından Hind bint-i Münzir’dir.
İslamiyet’ten önce Araplar arasında yazı yazan pek az bulunurken Münzir b. Amr yazı yazardı.
Münzir b.Amr ikinci Akabe beyatında on ik kalbe temsicisinden birisi olrak bulunmuş olan ensardandır. Bedir, Uhud savaşlarına katıldı. Bir-i Maune’de müşrikler tarafından kuşatılarak arkadaşları ile birlikte şehit edilmiştir.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

==================

ÜMMÜ ÜMÂRE NESİBE EL ENSARİ (R.ANHA)

Ümmü Ümâre Nesibe bint-i Kâ’b b. Amr Mazin b. Neccar oğulları kadınlarındandır. Annesi Rebab bint-i Abdullah b. Habib’tir.
Ümmü Ümâre Nesibe hatun ikinci Akabe beyatında hazır olan iki ensar kadınlarından biri olup Uhud, Hayber, Huneyn savaşlarına katıl-mış; Uhud savaşında önce yaralıları sulamak istemiş, Müslümanların bozguna uğradığını görünce kocası ve oğulları ile peygamberimizn önünde savaşmış ağır yaralar almıştır.
Bu konuda peygamberimiz:
-Uhud günü sağıma soluma döndükçe ancak Ümmü Umare’nin savaştığını görürdüm buyurmuştur.
Ümmü Ümâre Nesibe hatun peygamberimizn vefatından sonra Müseylemetülkezzab’ın üzerine gönderilen İslam ordusunda da bulu-nup savaşmış, bu savaşta on iki yerinden kılıç ve mızrak yarası almıştır.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

================


ÜMMÜ MENİ’ ESMA EL ENSÂRİ (R.ANHA)

Ümmü Meni’ Esma bint-i Amr b. Adiyy Selime oğulları kadınla-rındandır.
Ümmü Meni’ Esma hatun iknci Akabe beyatında hazır bulunan ensar kadınlarından birisidir.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

=================



ÜMMÜ MABED ATİKE BİNT-İ HALİD EL HUZAİYYE (R.ANHA)

Ümmü mabet peygamber efendimizin hicreti sırasında yanındakiler-le birlikte çadırına uğradığı ve misafiri olduğu kadın sahabidir.
Peygamber efendimiz hicret sırasında Kudeyd’in içlerinde bulunan Müşellel’e geldiklerinde Ümmü Mabed’in çadırını gördü ve ona misa-fir olmak istedi.
Ümmü Mabed akıllı iffetli ve güçlü bir kadındı. Çadırını yukarıda andığımız Kudeyd’te Müşellel denilen bir dağın eteğine kurmuştu. Kıt-lık ve kuraklık yıllarında bu çadırının önünde oturur, gelip geçen yolcu-ların su ve yiyecek ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırdı.
Kılavuzu Abdullah b.Uraykıt kafileyi et, süt ve hurma satın almak üzere onun çadırına doğru götürdü. Fakat Ümmü Mabed’in yanında istediklerinden hiçbir şey kalmamıştı.
Kuraklık ve kıtlık zamanlarından halk yanına sıkça uğrar neyi var neyi yoksa alıp, tüketirlerdi.
Ümmü Mabed çaresizlikle:
-Vallahi elimde bir şey bulunsaydı ihtiyaçlarınızı gidermek için ikram ederdim. Fakat elimde hiç bir şey yoktur dedi.
Bunun üzerine peygamberimiz:
-Ey Ümmü Mabed! Yanında süt bulunur mu? Diye sordu.
Ümmü Mabed olumsuz manada başını sallayarak:
-Vallahi sütümde yoktur. Davarlarımın hepside kısırdır dedi.
Peygamberimiz çadırın yanında arık bir koyun gördü. O koyunu göstererek:
-Ey Ümmü Mabed! Şu koyun nedir? Diye sordu.
Ümmü Mabed:
-Vallahi o sürümdeki arık bir koyundur. Dermansız ve güçsüz ol-duğundan sürüden ayrı kalmıştır dedi.
Bunun üzerine peygamberimiz:
-Bu koyun sütlü bir koyun mudur? Diye sordu.
Ümmü Mabed yine olumsuz yönde başını sallayıp:
-Vallahi o bir damla süt vermekten mahrum bir koyundur dedi.
Peygamberimiz:
-Ey Ümmü Mabed! Sen onu sağmama izin ver belki Allah (c.c) bizlere süt nasip eder buyurdu.
Ümmü Mabed:
-Anam babam sana feda olsun. Sen onda süt bulabileceğini sanıyor-san sağ dedi.
Peygamberimiz koyunu getirtti. Arkasına çömelip bacaklarını ayır-dı. Besmele çektikten sonra memelerini eliyle birkaç kere sığadı. Daha sonra:
-Ey Allah’ım! Şu kadının koyununu bereketli kıl diye dua etti. Dua bitince koyunun memeleri sütle dolup taştı. Peygamberimiz büyükçe bir kap getirterek sütü içine sağdı. Kabı iyice doldurdu. Kaptaki süt beş on kişiye yetecek kadar çoktu.
Sütten önce Ümmü Mabed kanıncaya kadar içti. Ümmü Mabed’ten sonra peygamberimizin yol arkadaşları kanıncaya kadar içtiler. En son peygamberimiz içtikten sonra:
-Kavmin suvarıcısı en son içer buyurdu.
Hava son derece sıcaktı. Susadıkça peygamberimizin sağdığı sütten kanasıya kadar içtiler. Bu ara Ümmü Mabed bir koyun getirerek kesti, etini pişirdi. Pişen eti peygamberimiz ve yoldaşlarına ikram etti. Onlar etten doyuncaya kadar yediler. Ümmü Mabed pişirdiği etten yol azığı olarak koydu. Etin çoğu kendilerine kaldı.
Peygamberimiz gitmeden önce:
-Ey Ümmü Mabed! Rabbim senin için şu koyunu mübarek ve bere-ketli kılmıştır. Sen onu sakın kesme. Rabbimin izin verdiği zamana kadar sen onun sütünden faydalanıp dur buyurdu.
Gerçektende bu koyun hicretin on sekizinci yılındaki kuraklığa ka-dar kalmış, yeryüzünde az veya çok bir şey kalmamışken Ümmü Mbed ailesi bu koyundan süt sağıp durmuşlardır.
Peygamberimiz ve yanındakiler ayrılıp gittikten sonra Ebu Mabed geldi. Kaptaki sütü görünce şaşırdı. Ümmü Mabed’e:
-Vallahi ben burada şaşılacak bir şey görüyorum. Koyunlar kısır ve uzaktalar. Yakınlarda ise sütü sağılır bir hayvan yok. Ey Ümmü Mabed! Bu süt nereden geldi? Diye sordu.
Ümmü Mabed sevinçle:
-Vallahi çadırımıza mübrek bir zat uğrayıp şöyle, şöyle yapmıştır. Bu süt ondan kalmadır deyip peygamberimizi ve yaptıklarını anlattı.
Bunun üzerine Ebu Mabed:
-Vallahi o kutlu zat Kureyşîler dört bir yerde arayıp durdukları zat olsa gerektir. Sen gördüğün ve konukladığın o Zatı bana tarif et dedi.
Ümmü Mabed:
-Çadırıma konuk olan Zat öyle bir Zattı ki güzelliği ve ululuğu bes-belli idi. Güzel huylu idi. Kendisinde ne karın büyüklüğü, ne de baş küçüklüğü vardı.
O çok biçimli ve güzel çehreli idi. Gözlerinde siyahlık, kirpiklerin-de çokluk, sesinde nezaket vardı.
Gözlerinin akı pek ak, karası pek kara idi ve kudretten sürmeliydi.
Boynunda uzunluk ve yükseklik, sakalında sıklık vardı.
Sustuğu zaman kendisinde bir vakar ve ağırbaşlılık, konuştuğu za-manda güler yüzlülük görülmekte, sözleri dizilmiş inciler gibi ağzından tatlı, tatlı dökülmekte idi.
Sözleri açık ve hak ile batılı ayırıcıydı. Ne acizlik sayılacak derece-de az, ne de boş ve gereksiz sayılacak kadar çoktu.
Uzaktan bakılınca kendisi insanların en heybetlisi idi. Yakınına gelinince herkesten daha tatlı ve çekici idi.
Kendisi orta boylu olup, boyu ne hoşa gitmeyecek de- recede uzun, ne de göz hâkir görerek başkasına bakacak derecede kısa idi. Sanki o bir fidandı. İki fidan arasında bitmiş, parlaklığı ve yeşilliğiyle diğerine üstün gelmişti.
Onun yanında bazı yoldaşları vardı. Bir şey söylediğinde onlar din-lerler, verdiği emri yerine getirmeye koşuşurlardı.
Kendisi ekşi ve asık yüzlü değil, güleçti.
O kimseyi azarlamaz ve kınamazdı dedi.
Ebu Mabed heyecanla atılarak:
-Vallahi bu zat Mekke’deki işi bize anlatılmış olan Kureyşîlerin sahibi olan zattır.
Ey Ümmü Mabed!
Eğer ben kendisine rastlamış olsaydım arkadaşlığına kabul edil-memi dilerdim. Yinede bir yolunu bulursam muhakkak bu dediğimi yapacağım dedi.
Ümmü Mabed hicretten sonra Allah’ın dilediği kadar bir zaman Kudeyd’te kaldı. Daha sonra küçük oğlunu yanına alarak Medine’ye geldi. Peygamberimiz o sıralarda Müslümanlara hitap etmekteydi. Ümmü Mabed Resulallahın yanına gelerek Müslüman oldu.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


tersinim
(şimdiye kadar 22 posta)
22.08.2010 16:10 (UTC)[alıntı yap]
Müslüman oluş sıralarına göre
İLK MÜSLÜMANLAR

EBU MABED EKSEM B. CEVN(ABDÜLUZZA) (R.A)


Ebu Mabed Eksem b. Cevn(Abduluzza) Huzaalardandır. Kendisi Ümmü Mabedin kocası idi.
Peygamberimizin sütsüz koyunda süt çıkarma mucizesini görünce peşlerinden gitti ve kafileye Rim vadisinde yetişti. Beyat etti. Müslü-man olarak geri döndü.
Ebu Mabed sık, sık Medine’ye gider gelirdi. Peygamberimiz bir gün ona:
-Ey Eksem! Araplara tapmaları için putları ilk getiren Amr b. Luhay’ı cehennemde bağırsaklarını sürürken gördüm de onun kadar sana benzeyen, senin kadarda onu benzeyen bir kimse görmedim bu-yurmuştu.
Bunun üzerine Ebu Mabed:
-Ya Resulallah! Bu benzeyişin bana zarar vermesinden korkuyorum dedi.
Bunun üzerine peygamberimiz:
-Ey Eksem! Amr b. Luhay’a benzediğin için sakın korkma Sen müminsin, o ise kafirdir. O İsmail b. İbrahim’in (a.s.) dinini ilk değişti-ren, putlar diken; bahîre, saîbe, vasîle hâmî bid’atlerini ihdas eden, bu nedenle cehenneme atılan bir kimsedir buyurdu.

Allah (c.c) ondan razı olsun.

==================


SÜRAKA B. MALİK B. CUŞ’UM EL MÜDLİCİ (R.A)


Süraka b. Malik b. Cuş’um Müdlıc oğullarındandır. Künyesi Ebu Süfyan’dır. Kendisi Müdlic oğullarının ileri gelenlerindendi.
Peygamberimiz ve yanındakiler hicret sırasında Müdlic oğullarının yurduna gelmişlerdi. Müşriklerse onları dört bir yanda aramaktaydılar. Dört bir yana haberciler göndermişlerdi. Bu nedenle Mudlic oğulları peygamberimizin ve yanındakilerin arandıklarından haberdardılar.
Peygamberimiz ve yanındakilerin arandıkları haberini getiren elçi Müdlic oğullarına peygamberimizle Ebu Bekir’den her birini öldüren veya esir eden kimseye mükâfat olarak yüzer deve vereceği haberini de getirmişti. Süraka b. Malik ise bu sırada Müdlic oğulları meclislerinden bir mecliste bulunmaktaydı. Bu sırada içeri giren bir Müdlicî Süraka’nın yanına gelip:
-Ey Süraka! Ben biraz önce sahile doğru giden birkaç yolcu gör-düm. Sanırım onlar Muhammed ile ashabıdır dedi.
Süraka b.Malik adamın gördüklerinin peygamberimiz ve arkadaşla-rı olduğunu hemen anlamıştı. Fakat kaçakları yakalayanların çok olma-sı elde edilecek mükafatın bölünmesi, daha az pay almaları demekti. Bu nedenle bu haberi getiren adama başıyla sus işareti yaptıktan sonra meclistekilere:
-Senin gördüğün kişiler Kureyşilerin aradıkları değildir. Sen filan kişileri görmüş olmalısın. Onlar az önce yitik develerini aramak üzere söylediğin yöne doğru geçip gittiler dedi.
İşareti alan adamda onu tasdikledi.
-Evet zannederim az görmüş olduğum kişiler o söylediklerindi dedi.
Süraka diğerleri anlamasın diye biraz oyalandıktan sonra meclisten ayrılıp evine gitti. Cariyesine:
-Hemen atımı hazırla ve şu yüksek tepenin ardında beni bekle diye emretti.
Cariyesi atını hazırlarken zırhını giyindi silahlarını kuşandı.
Öteden beri şüpheli işlere kalkışmadan önce fal oku çekmek Arap-ların adetlerinden birisiydi. Süraka’da fal oklarını çıkardı. Yapacağı işten zarar görüp görmeyeceğini anlamak için fal oku çekti. Fakat fal oku olumsuz çıktı. Fakat ümidini yitirmedi. Kaçakları yakalayıp Kureyşilere teslim edince mükâfat olarak elde edeceği develeri düşün-dü. Ayrıca bu işi başarması kendisine Araplar arasında çok büyük bir itibarda sağlayacak, adı yer yerde övgüyle anılıp duracaktı.
Bütün bu düşünceler Süraka’yı gayrete getirdi. Hemen kargısını kapıp alarak başkaları görmesin diye evinin arka kapısından çıktı. Kar-gısının demir ucunu parıldayıp dikkat çekmesin diye yerde sürüyerek ilerledi.
Cariyesi emrettiği gibi atını hazırlayıp yüksek tepenin ardına getir-mişti. Hemen üzerine atlayıp dörtnala kaldırdı. Yüksek tepenin zirvesi-ne ulaştığında kafileyi gördü. Seslerini işitecek kadar kendilerine yak-laştı.
Ebu Bekir her zaman yaptığı gibi sık, sık ardına dönüp bakmakta etrafı kontrol etmekteydi ki atını dörtnala kaldırmış Süraka’yı gördü.
Korku ve telaşla peygamberimize dönerek:
-Ya Resulallah! Şu bizi arayan süvarilerden bir süvaridir. O bize yetişmiş bulunuyor dedi.
Peygamberimiz:
-Ya Ebu Bekir! Telaş edip mahzun olma! Muhakkak ki Allah (c.c) bizimledir buyurdu.
Fakat Ebu Bekir kendi nefsinden çok peygamberimizi düşünüyor onun için korkup telaşlanıyordu. Bu nedenle ağlayarak:
-Ya Resulallah! Şu süvari bizi aramaktadır ve neredeyse yetişmek üzeredir dedi.
Onun ağladığını gören peygamberimiz:
-Ey Ebu Bekir! Sen niye ağlıyorsun? Diye sordu.
Ebu Bekir:
-Ya Resulallah! Vallahi ben kendim hakkında ağlamıyorum. Ben sana bir zarar gelecek diye ağlamaktayım dedi.
Bunun üzerine peygamberimiz arkasına döndü. Dörtnala üzerlerine gelen Süraka’ya bakıp:
-Allah’ım! Şu üzerimize gelen süvariye karşı dilediğin şeyle bize kafi ol. Onun şerrini üzerimizden def et diye dua etti.
Peygamberimiz duasını henüz bitirmişti ki Süraka’nın atı tökezleyip kapandı. Süraka’da yere yuvarlandı. Atı cins bir attı. Süraka böyle bir şey beklemiyordu. Bu nedenle hemen fal oklarını çıkarıp tekrar çekti. Fakat çektiği ok yine olumsuzdu. Fakat o çıkan fala uymadı.
Bu ara kapaklanana at doğrulmuştu. Süraka tekrar atına atlayıp dörtnala kaldırdı. Birkaç adım sonra at yine kapaklandı. Süraka yine yere yuvarlandı. Süraka yine fal okarını çıkarıp fal çekti fal yine olum-suz çıktı. Fakat o fala yine uymadı. Kapaklanan atı tekrar doğrulmuştu. Süraka üzerine atlayıp tekrar dörtnala kaldırdı. Kafileye iki üç mızrak boyu yaklaştı. Peygamberimiz ardına dönüp bakmıyordu fakat Ebu Bekir telaş ve korku ile sık, sık ardına bakıp duruyordu. Ebu Bekir’in yüreği ağzına gelmişti ki peygamberimizin sesini tekrar duydu. Pey-gamberimiz Allah’a (c.c) kendilerin koruması için dua ediyordu. Bir-den Süraka’nın dörtnala kalkmış atının ön ayakları kumlara batıverdi. At deprendikçe daha çok kumlara battı sonunda bu batış dizlerine erişti. Süraka’da attan yere yuvarlandı. Süraka fırlayıp kalktıktan sonra atının dizginlerinden tutup battığı kumdan çıkarmaya çıkardı. Fakat ne atın, ne de Süraka’nın çabaları bir fayda vermedi, at battığı yerden çıkamadı. Ve bu anlarda zarar vermeye çalıştığı zatın Allah (c.c) tarafından ko-runduğuna kanat getirdi. Ona bir zarar vermesinin mümkün olmadığını bu aralarda anladı. Hemen iki kolunu da yukarı kaldırarak:
-El aman! Ben Süraka b. Cuşum’um. Bana bakıp aman veriniz. Ben sizinle konuşmak istiyorum. Vallahi ben size ne eziyet edeceğim ne de benden size hoşlanmadınız bir şey gelecektir.
Ya Muhammed! Anladım ki şu başıma gelenler senin işindir. Dua et de Allah (c.c) şu içinde bulunduğum durumdan beni kurtarsın. Üze-rime borç olsun ki vallahi ben arkamdan gelenlere halinizi gizleyece-ğim. İşte ok torbam. Bu oklardan bir ok al. Sen filan yerde bulunan develerimin ve davarlarımın yanına uğra. Onlardan neye ihtiyacın varsa al diye bağırdı.
Peygamberimiz:
-Ey Süraka! Benim develere ve davarlara ihtiyacım yok. Deve ve davar sürülerin senin olsun buyurduktan sonra dua etti. Duanın biti-minde, bütün çabalarına rağmen bir türlü kurtulamayan at yerinde sil-kindi. Kurtulup düze çıktı. Atın kuma gömülen dayağının izinden bir duman çıkıp ağır, ağır göğe doğru yükseldi.
Süraka peygamberimize:
-Ya Muhammed! Kavmin seni öldürülmen veya esir edilmen için diyet miktarı kadar deve vaat etti. Onlar seni dört bir yanda aramakta ve aratmaktadırlar dedi. Kureyşilerin kendisine ve arkadaşlarına neler yapmak istediklerini haber verdi.
Süraka onlara yol azığı vermek istedi ise de peygamberimiz kabul etmedi.
Peygamberimiz Ebu Bekir’e:
-Ey Ebu Bekir! Şu kişiye söyle. Bizim onun malına ihtiyacımız yoktur. Onun bizden bir isteği var mıdır? Varsa bildirsin buyurdu.
Ebu Bekir peygamberimizin sözlerini Süraka’ya aktardı.
Süraka doğrudan peygamberimize:
-Ey Muhammed! Vallahi senin üzerinde bulunduğum şu iş çok bü-yük bir iştir. Muhakkak ki şanın çok yüce olacaktır. Sen bana aramızda bir alamet, bir işaret olmak üzer bir yazı bir amanname yazıp ver dedi.
Peygamberimiz Ebu Bekir’e:
-Ya Ebu Bekir! Sen istediği amannameyi yaz buyurdu.
Amir b. Füheyre okuma yazma bilen ashaptandı. Ebu Bekir’de ona:
-Ya Amir! Sen şu kişiye Resulallahın emrettiği amannameyi yaz ve ona ver dedi.
Amir b. Füheyre’de amannameyi bir deri parçasına yazıp Ebu Be-kir’e verdi. Ebu Bekir de onu Süraka’ya doğru attı.
Süraka amannameyi alınca:
-Ya Resulallah! Ey Allah’ın peygamberi! Sen ne dilersen bana em-ret dedi.
Resulallahta:
-Ey Süraka! Sen şu bulunduğun yerde dur. Arkamızdan gelecek hiçbir kimseyi bırakma diye emretti.
Günün başında peygamberimiz bir numaralı düşmanlarından olan Süraka b. Cuşum günün sonunda silahlı koruyucusu olup çıkmıştı.
Süraka b. Cuşum yurduna doğru dönüp giderken peygamberimiz ona:
-Ey Süraka! Sen kisranın bileziklerini koluna takacağın, kemerini kuşanacağın ve tacını başına koyacağın zaman nasıl olacaksın? Diye sordu.
Süraka b. Cuşum şaşırarak:
-Ya Resulallah! Şu andığın kişi kıralar kralı Kisra b. Hürmüz mü-dür? Diye sordu.
Peygamberimizde:
-Ey Süraka! Evet! Bir gün gelecek Fars beldeleri fethedilecek ser-veti de iğtinam edilecektir. Bunu bana şanı yüce Allah müjdeledi bu-yurdu.
Nitekim İran fethedilip Kisranın bilezikleri, kemeri ve tacı Medi-ne’ye getirildiğinde Halife olan Hz. Ömer onları Süraka’ya taktı. Son-rada:
-Ey Süraka! Ellerini kaldırıp Allah-ü Ekber; hamt olsun O Allah’a ki bunları; ben insanların rabbiyim diyen Kisra b. Hürmüz’den soyup Müdlic oğullarından Süraka b. Malik B. Cuş’um bedevisine takındırdı de buyurdu.
Süraka’da Hz. Ömer’in dediğini yaptı. Kisranın bileziklerini taktı, kemerini kuşandı, tacını başına koydu. Yıllar önce peygamberimizin müjdelediği bir müjde böylece gerçekleşmiş oldu.
Peygamberimizin içinde bulunduğu kafile Medine’ye doğru ilerler-ken Süraka rastladığı herkese:
-Ben sizin adınıza burada olanlara kafi geldim. Aradıklarınız bura-larda değildir. Siz onları başka yerlerde arayın diyor onları geri çeviri-yordu.
Süraka b. Malk b.Cuşum’un eli boş gelmesi üstelik peygamberimizi ve yanındakileri arayanlara engel olmaya çalışması Ebu Cehil’i kuşku-landırmıştı. Bir ara onun Müslüman olmuş olmasından korktu. Söyle-diği beyitlerle onu kötülemeye, halkın gözünden düşürmeye çalıştı. Bunun üzerine Süraka Ebu Cehil’e manzum bir cevap verdi. Bu ceva-bında şöyle diyordu:
-Ey Hakem’in babası! Sen benim atımın ayakları yer battığı zaman ki halini bir görmüş olsaydın ne durumda olduğumu anlardın.
Şüphesiz ki gördüklerim apaçık bir delil ve burhandı.
Muhammed şüphesiz ki Allah’ın (c.c) peygamberidir.
Artık ona kim dayanabilir?
Ey Ebul Hakem! O senin amcanın oğludur.
Sana yakışan kavmini ona karşı kışkırtmak değildir. Ona karşı çı-kanlara engel olmaktır. Ben şunu iyice anladım ki onun duyurmak ve yaymak istediği şey muhakkak bir gün yerleşecek ve gelişecektir. Onun yerleşip gelişmemesine hiç kimse engel olamayacaktır. Öyle ki bütün halk ona karşı koymayı değil uymayı ve kendisiyle barışıklık içinde bulunmayı isteyecektir dedi.
Süraka b. Malik b. Cuşum yıllar sonra peygamberimiz Taif’ten Cirane’ye inerken yanına varmak istedi. Ashabı peygamberimizi çepe-çevre kuşatmışlardı. Süraka peygamberimize yaklaşmaya kalkışınca mızraklarıyla dürtüklemeye ve :
-Sen ne istiyorsun? Demeye başladılar. Sürka sesini duyuracak ka-dar peygamberimize yaklaşınca Ebu Bekir’in Amir b. Füheyre’ye pey-gamberimiz adına yazdırdığı yazı bulunan deri parçasını havaya kaldı-rıp:
-Ya Resulallah! Bu benim için yazdırdığın yazıdır. Ben Süraka b. Malik b. Cuş’um el Müdlic’iyim diye bağırdı.
Peygamberimiz onu görünce hemen tanıdı. Eliyle işaret ederek:
-Bu gün verilen sözde durma ve sözü yerine getirme günüdür. Ya-nıma yaklaş buyurdu.
Süraka peygamberimize soracağı soruyu heyecandan unutuverdi. Fakat yinede:
-Ya resulallah! Kendi develerim için suyla doldurduğum havuzların başına yitik develer sararlar havuzumdan onları suvarırsam bana ecir ve sevap var mıdır? Diyebildi.
Peygamberimizde:
-Ey Müdlicî! Evet! Her susamışı suvarmakta ecir ve sevap vardır buyurdu.
Süraka b. Malik b. Cuş’um hicretin yirmi dördüncü yılında vefat edinceye kadar iyi bir Müslüman olmaya çalıştı.

Allah ondan razı olsun.


==================


BÜREYDE B. HUSAYB B. ABDULLAH B. HARİS (R.A)

Büreyde b. Husayb Mazin b.Haris oğullarındandır. Künyesi Ebu Abdullahtır.
Peygamberimiz hicret sırasında Gamim mevkiinde bir cemmat ile karşılaşmış onlara Kuran okumuş ve İslamiyeti arz ve teklif etmişti. Orada bulunan seksen kişilik cemaat Müslüman olmuştu. İçlerinde Büreyde b.Husayb’ta vardı. Peygamberimiz namaz kıldırdı ve geceyi yanlarında geçirdi. O gece Büreyde b. Husayb ile buluştu. Peygambe-rimiz ona Meryem suresinin baş taraflarını öğretti.
Büreyde b. Husayb Bedir ve Uhud savaşlarından sonra Medine’ye peygamberimizin yanına geldi ve Meryem suresinin kalan kısmını ora-da öğrendi. Bir daha peygamberimizin yanından ayrılmadı. Bütün sa-vaşlara katıldı. Peygamberimizle birlikte on altı gazada bulundu. Pey-gamberimizin vefatından sonra cihada çıktı. İran tarafları fethedilince Merv şehrine yerleşti ve burada vefat etti.
Peygamberimiz ashabımdan hiçbir kimse yoktur ki bir yerde vefat etsin de kendisi kıyamet günü ora halkının yedicisi ve nuru olarak bas edilmiş olmasın buyurmuştu.
Bu nedenle Büreyde b. Husayb şarklıların kılavuzu ve nuru olarak bas edilecektir.

Allah (c.c) ondan razı olsun.
=================


MES’UD B. HÜNEYDE (R.A)


Mes’ud b. Hüneyde Eslemlerden Evs b. Hucr’un kölesi idi. Hicrette peygamberimiz ve ashabı Arc vadisine geldiklerinde develerinden birisi yorulmuş ve iyice yavaşlamıştı. Bu arada rastladıkları Evs b. Hucr Eburrida isimli devesini peygamberimize vermiş, Mesud b. Hüneyde isimli uşağını da hizmet etsin diye yanlarına katmıştı.
Rekube’ye gelince namaz vakti girdi ve peygamberimiz orada na-maz kıldı, kıldırdı. Ebu Bekir peygamberimizin sağında durdu. Kılınan namazı gören Mesud b. Hüneyde’nin kalbine İslam sevgisi düştü orada Müslüman oldu. Onlarla birlikte namaz kıldı.

Allah (c.c) ondan razı olsun.


===================



AŞERE-İ MUBEŞŞERE

Ashab-ı Kiramdan on kişi sağlıklarında Cennetle müjdelenmiştir. Bu ashaba Aşere-i Mübeşşere denilir. Aşere-i Mübeşşere ashabı şunlar-dır.

1-Hz. Ebu Bekir Abdullah Atik b. Ebi Kuhafe (r.a)
2-Hz. Ali b. Ebu Talib (k.v)
3-Hz. Osman b. Affan (r.a)
4-Hz. Ömer b. Hattab (r.a
5-Ebu Ubeyde b. Cerrah (r.a)
6-Abdurrahman b. Avf (r.a)
7-Sa’d b. Ebi Vakkas (r.a)
8-Talha b. Ubeydullah (r.a)
9-Zübeyr b. Avam (r.a)
10- Said b. Zeyd (r.a)

Her ne kadar kaynaklar aşere-i Mübeşşereyi on ashab olarak belirt-mişlerse de onlara; Bilal-i Habeşi, Nuaym (Nahham) b.Abdullah gibi ashabı da ilave etmek gerekir.

=============

Peygamberimizin kendilerinden razı olarak ayrıldığı sahabiler şun-lardır.

1-Abdurrahman b. Avf (r.a)
2-Sa’d b. Ebi Vakkas (r.a)
3-Talha b. Ubeydullah (r.a)
4-Hz. Osman b. Affan (r.a)
5-Zübeyr b.Avvam (r.a)

==============

Müslüman olduklarını açıklamaktan çekinmeyen yedi mücahit şun-lardır.

1-Resulallah Aleyhisselam,
2-Hz. Ebu Bekir (r.a)
3-Bilâl-i Habeşî (r.a)
4-Habbab b. Erett (r.a)
5-Suheyb. b. Sinan (Suheyb-i Rumi) (r.a)
6-Ammar b. Yâsir (r.a) ve
7-Ammar’ın annesi Sümeyye hatun (r.anha)
=============

Hz. Ömer’in halifelik işini konuşmak için tavsiye ettiği şura ashabı şunlardır.

1-Hz. Ali b. Ebu Talib (k.v)
2-Abdurrahman b. Avf (r.a)
3-Talha b. Ubeydullah (r.a)
4-Hz. Osman b. Affan (r.a)
5-Zübeyr b. Avam (r.a)


















Cevapla:

Nickin:

 Metin rengi:

 Metin büyüklüğü:
Tag leri kapat



Bütün konular: 92
Bütün postalar: 158
Bütün kullanıcılar: 146
Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse crying smiley
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol